Bazı insanların, özünde, gözünde, sözünde, yüreğinde şiirsellik bulunur… Bu durum bir yapı meselesidir… Hani denir ya, doğuştan futbolcu, ya da müzisyen… Marcelina da doğuştan gazeteci. İlk yazısını yedi yaşında yazmış…

Bir insanın, insan olarak kalmasıyla doğru orantılıdır bu çaba… Gittiği yerlere ışık düşürmek çoğu insana layık olmaz… Bu uğraş Marcelina’ya çok yakışıyor… Empati yapmanın sonsuz sorumluluğuyla yapıyor bunu… Derinliği olduğu için de bir kitaba çok çabuk dönüşüyor…

Kendisiyle yaptığım görüşmede şu konuların altını nasıl da güzel ve keyiflice çiziyor:

“…Yıllardır Ege kıyıları benim yuvam oldu. Onu asla aldatmayacağımı düşünüyordum ama oldu. Denizin ve yeşilin ortasındaki Phaselis antik kentinin kalıntılarını, Demre'deki tertemiz Sülüklü plajını, Aya Nikola Kilisesi'ni, Finike'deki meyhaneleri, Kumluca’daki Radiopolis’i, Gagai’yi ve Gelidonya Feneri’ni nasıl unuturum… Finike limanını ve başınızı döndüren kıvrımlı sahil yolunu gördüğümde; Türkiye'nin bu bölgesine âşık oldum…”

Zamanında Marcelina da bir Türk’e gönül vermiş… Bu ilişki uzun sürmemiş ama Türkiye’ye yerleşmesine neden olmuş… Türkiye’nin birçok yerini gezebilmiş, yaşanan sosyolojik olgulara tanıklık etmiş…

Hiç sevmediği soru ise, ne kadar maaş alıyorsun? Sorusu… Biz böyle soruları hiç sormayız derken de şu dizeler dökülüyor ağzından…

“Bana Türkiye'de en çok neyi sevdiğimi sorulduğunda; her zaman şu cevabı veririm: İnsanların cana yakınlığı, misafirperverliğini, samimiyetini, nezaketini… Ve yabancı insanlara olan ilginiz bana Türkiye'de bir misafir değil, ailenin bir üyesiymişim gibi hissettirir… Bazen bu ilgi, merak duygusuna dönüşerek; öykülerin, dağın, taşın, kedilerin, köpeklerin, çiçeklerin, yaban otlarının içine girmek gibi bir duygunun içinde olursunuz…”

Türkiye’nin coğrafyadaki yeri ve konumunun farkında olduğunu ve çeşitli sorunlar yaşadığını dile getiriyor ve şunları belirtiyor.

“Deprem gibi trajik anlarda nasıl birlik olabildiğinize hayranım, nasıl kendinizle dalga geçebildiğinize hayret ediyorum. Ve ben Türkü'yü çok seviyorum, şu anda birkaç şarkı söylemeyi öğreniyorum. Kitaplarımda ve makalelerimde Antalya'nın sadece havuzlu büyük otellerden oluşan bir şehir olmadığını, aynı zamanda görülmeye değer birçok ilginç yere sahip olduğunu göstermeye çalışıyorum. Oysa ben yıllar önce Alanya'da, Antalya'da çekilmiş albümlere, fotoğraflara büyük bir ilgiyle bakıyorum…”

Marcelina ile Kumluca’da buluşacağız… Buraların da kayda değer yanlarının olduğunu biliyor… Yaylalarını çok merak ediyor… Bir de Yörük Göçü etkinliklerine tanıklık etmek istiyor…

Elbette kendisini bu topraklarda ağırlayıp, hafıza skalasına bir de Kumluca’yı da dâhil etmesine zemin hazırlayacağız…

Pek çok şey için Teşekkür ederiz…

Bu kadim toprakların kadrini kıymetini bilen bir Polonyalı gazeteci bir dostum var…

Ne mutlu bana…

Vesselam…