Hayatlarımızın tanımı bu üç noktada özetlenebilir mi?

Bazen An, zamanın içinde bir boyut ve kapsama alanıdır… Bazen de Mekân, zamanı ve anı buluşturan bir çatı katıdır… Evet, bu üç kavramın bir yerel odakta, ne kadar anlam içerdiğinin bellek duvarını konuşacağız…

Kumluca Pazaryeri, bugünlerde hayli tartışmalı bir konunun ilgi merkezinde…

İhaleye çıkartılmış Pazaryerlerinin hukuken iptalini gündeme getirmiş ve yeni seçilen belediye yönetiminin de bu Pazaryerlerini “İhaleye çıkartma” girişiminden kaynaklanıyor…

Görünüşe göre her kesim kendi zaviyesinden haklı…

Oraya yerleşen esnaf da, ihale isteyen belediye de bir sürecin kurbanları gibi duruyor… Bu konuları Bizim Sinan Çeviren, işin Pazaryerini ve yaşanılan tarihsel süreci çok iyi olarak Kumluca diline çevirmiş… Sinan, yazısını detaylarına uygun olanak yazar ve hassas terazide de tartıya çıkartır…

Yaşanılan bu sorun ya da yaşanılan bu süreç, adım adım ben geliyorum diyor… Demesine diyor da; bu sorunu, tam da tatil sürecinin başına kadar sumen altı eden belediye yönetimi: Neden bu konuları, Patlama Noktasına taşınmasına izin verdi, zemin hazırladı…

Oysa ‘İletişim’ denen bir konu var ve sorunların çözüme kavuşturulması için kilit bir rol oynuyor… Gerek sözlü ve gerekse de yazılı iletişim bir mesajlar ağı içerir… Belediye yönetimi bunu sadece: Sosyal Medyada, Sabun Köpüğü Gündem, Plaket alıp verme ve “Fotoğraf Çek(il)me savaşları olarak görüyor… Ve elbette taşranın olmazsa olmazı da bir ‘Protokol’ hadisesi var… Kafka’nın Taşrada Düğün Hazırlıkları Romanı geliverdi aklıma…

Bir yandan da bendeniz, Yerele, Evrensellik giydirmeye çalışan biriyim…

Evet, An, Zaman ve Mekân…

Anın ruhunu okuyamayanlar, zamana karşı çok hoyrattırlar. Geçip giden saniyelerin, dakikaların, saatlerin ve yine günlerin, haftaların, ayların ve yılların hesabını hiç veremezler…

Öyle bir AN gelir ki, hesap kesilmiştir borçlu bin bakiyeyle… Zamanın koynundaki An kesmiştir bu faturayı…

Mekân ise olup bitenleri biriktirir kendi geometrisinde… Mekân ise sınırlar anlamına gelir ve çoğunlukla da bir bağlanma duygusu yaratır…

O Mekân; artık bir eve, bir ekmeğe, bir emeğe dayanır... Yaşanılacak her bir sorun hayal kırıklıkları anlamına gelir. Mekân bizi içine almaya, bağlanmaya, yerleşmeye davet ederken aynı zamanda da evimizin, ekmeğimizin ve emeğimizin dolayısıyla da hayat ta oluşumumuzun, yaşam ile kurduğumuz bağın gizemlerini sunar…

Oldum olası bu bölgede; Kamusal Mekânların, ne yeterince anlamlı hale getirildiğine, ne de halkın çıkarlarını gözeten bir olaya şahit oldum… Her bir Kamusal Alan ya da Mekân belediyelerin Rant Alanına dönüştüğünü de tanıklık ettim…

Mekânların bizi dönüştürdüğünü düşünenlerdenim… Hayatta oluşumuzun değeri de, anlamı da burada yatar… Mekânlar hemen her şeyimize müdahale ederken dilimizi de belirlemeye çalışır… Halkın mekânları azaldıkça da insanlar orada garip bir nesneleşme süreçlerine giriverirler ve tüketilen hayat korolarına dâhil olurlar…

Şimdi bu bağlamlar zinciri içinde Pazaryerleri konusuna bir de böyle bakalım…

Derin, samimi ve gerçekçi…

An ve Pazaryeri, Zaman ve Pazaryeri, Mekân ve Pazaryeri…

Ve bu üç olgunun başkenti:

Ekmek ve Ev ve Emek…

Vesselam…