Bazen bir insanın kaderi bir resim sergisinde çizilir…

Bir tabloya dolanır, bir rengin içinde yankılanır…

Nazife Aras’ın yaşamı tam da böylesi bir çizgide ilerler: Renkle kader arasındaki o ince, görünmez hatta…

Onun naif duruşunda yankılanan Güneşli Diyarlar Elmalı dergisinin arka sayfasında kuşlar için yazdığım şiirleri resme taşırken tanıdım. Bütün şiirlerimi tuvaline taşımış ve o renklerle hemhal olmuştu o canım kuşlar ve şiirler…

Demre’nin sıcak taşlarından doğan bir duyarlılıkla, Elmalı’nın dingin dağları arasında biçimlenmiş bir kadındır o. Yalnızca Zühtü Aras’ın eşi ya da Elmalılıların “yengesi” değildir; aynı zamanda, kendi emeğiyle kendi öz geçmişini yazan bir kadındır. Bir fırça darbesiyle kaderini, bir renk lekesiyle varoluşunu kazıyan… Plastik sanatların hemen her alanıyla hemhal olmuş bir yaşam ustasıdır.

Nazife Aras’ın resimleri, yüzeyin altında gizlenen bir ritmi duyurur. “Duygusal Ritimler” dediği o evren, bir kadının kendi iç karmaşasını ve uzlaşmasını anlatır. Bazen Likya lahitlerinin taş sessizliğinde yankılanan bir cümbüş sesi gibi; bazen de kadınlığın bin bir hâline bulaşmış bir renk olarak çıkar karşımıza. Onun puslu renkleri, insanın iç dünyasındaki o kararsız ara tonlara karşılık gelir; ne tam bir gece ne de tam bir gündüz…

Aras’ın resimlerinde kadın, hem iddialıdır hem de mahzun; hem başkaldırır hem de kabullenir. Bu ikili yapı, onun felsefi derinliğini oluşturur: çünkü varoluşun kendisi bir çelişkidir. Nazife Aras, o çelişkiyi estetize eden, ona renk ve biçim veren bir düşünürdür. O, tuvalde varoluşun çelişkisini boyar.

Cumhuriyet’in kadınları gibi o da, kendi aydınlanma yolculuğunu kendi eliyle inşa eder. Cumhuriyet temalı sergilerde yalnızca bir sanatçı olarak değil, bir değer taşıyıcısı olarak var olur. Onun resimleri, kadın bedeninden değil, kadın bilincinden doğar. Çünkü o bilir ki: “Renk, bilincin yankısıdır.”

Nazife Aras, sanatını şöyle tanımlar:

“Sanatım evrenin ritmini, kadınların gücünü ve içsel yolculuğumu yansıtır…”

Bu ifade, sadece bir sanat beyanı değil, aynı zamanda bir felsefi bildiridir. “Evrenin ritmi” dediği şey, insanın iç devinimiyle doğanın sonsuz döngüsü arasındaki bağı kurar. “Kadınların gücü” ise, o döngünün yaratıcı merkezini işaret eder.

Her fırça darbesi bir düşüncenin görünür hâlidir; her renk geçişi, bir varoluşun kıvrımı.

Kaş’ta, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde açtığı 6. kişisel sergisi, bu bütünlüğün bir kutlaması gibiydi. Renkler, mekânı kuşatmış; ziyaretçilerin her birine bir parça evrensellik, bir damla ahenk armağan etmişti. O sergide dolaşırken insan, yalnızca resimlere değil, düşüncelere de bakıyordu aslında. Çünkü Aras’ın sanatı, düşüncenin renklenmiş hâlidir.

Nazife Aras, yaşamı resmeden bir ressam değil; yaşamın kendisini resimleştiren bir filozoftur. Onun fırçası, yalnızca tuvale değil, insan bilincine de dokunur.

Ve belki de bu yüzden, onun sanatı bize şunu hatırlatır:

Bir kadının fırça darbesi, bir çağın vicdanını bile renklendirebilir…

Vesselam…