Türkiye’de yerel yönetimlerin karar alma süreçleri uzun süredir tartışma konusu. Son örnek ise Finike Belediyesi’nin limanı 25 yıllığına bir şirkete devretmesi oldu. Kamuoyuna yansıyan bilgiler, sürecin hem şeffaflık hem de katılımcılık açısından ciddi soru işaretleri barındırdığını gösteriyor…

Daha dün İzmir’de “esnaf ayaklandı ve Bostanlı Pazar Yeri üzerinde oynanmak istenen rant oyununun farkına varan pazarcı esnafı ayaklandı. Pazarın çevresinde adeta kamp kuran esnaf, gece gündüz demeden nöbet tutup rant elde etmek isteyenleri içeri sokmadı…” Ve CHP’nin rant alanı ihalesinin protokolü de Karşıyaka Belediyesi tarafından iptal edildi… Aralarında dünya kadar CHP’nin üst düzey yöneticileri de avucunu yaladı…

Şimdi de buna benzer bir oyun Finike Belediyesi tarafından sahneleniyor…

Finike gibi küçük bir sahil ilçesinde liman, yalnızca bir ekonomik alan değil; aynı zamanda sosyal yaşamın ve yerel kültürün taşıyıcı unsurlarından biridir. Dolayısıyla bu ölçekte bir tasarrufun kime soruldu, hangi gerekçeyle yapıldı, ihale süreci var mı, kamu yararı nasıl gözetildi? gibi temel sorulara açıklık getirmesi beklenirdi. Ancak şu ana kadar aktarılan bilgiler, bu soruların hiçbirinin karşılığının verilmediğini ortaya koyuyor…

Yani, İhale yok, kamuya açıklama da yok…

Bu asıl bir iştir..

Limanın işletmesinin 25 yıllığına devredildiği belirtiliyor, fakat ortada resmi olarak ilan edilmiş bir ihale süreci görünmüyor. Bu durum, Türkiye’de uzun süredir tartışılan “kapalı kapılar ardında alınan yerel yönetim kararları” tartışmasını yeniden gündeme taşıyor.

Şeffaflık mekanizmasının devre dışı bırakılması, kamu kaynağı niteliğindeki bir limanın geleceğine dair toplumda “rant” algısını güçlendiriyor…

Daha da dikkat çekici olan nokta, yıllardır vatandaşların ücretsiz olarak teknelerini bağladığı bölümün yeni işletmeciye devredilmesi. Bu karar, özellikle küçük tekne sahiplerinin ekonomik anlamda zorlanacağı anlamına geliyor…

Ücretsiz bağlama alanı, maddi imkânı kısıtlı yüzlerce aile için bir kullanım hakkı, hatta denizden yararlanma özgürlüğü niteliği taşıyordu. Bu alanın ücretli sisteme devredilmesi, halkın lehine olan kamusal bir hakkın özel sektöre aktarılması olarak değerlendiriliyor…

Yerel yönetimler doğal olarak gelir arayışı içinde olabilir. Ancak bir liman gibi stratejik ve kamusal değeri yüksek alanların devri, yalnızca belediye bütçesine katkı sağlayacak bir hamle olarak görülemez.

Bu tür kararlar: Açık bir ihale süreci, gerekçeli bir rapor, halkın bilgilendirilmesi ve balıkçı kooperatifinin görüşlerinin alınmasıyla gerçekleşir… Aksi hâlde ortaya çıkan sonuç, yalnızca ekonomik değil, sosyo-kültürel bir kayıp anlamına gelir…

Limanlar Bir Kentin Hafızasıdır… Orada bir sahil şehrinin temel dinamik yaşam öyküleri vardır…

Bir balıkçının ağ tamir edişi, sabahın ilk ışıklarıyla denize açılan teknelerin uğultusu, limanın kıyıya bıraktığı tuzlu koku… Bunlar o bölgenin kimliğini oluşturan unsurlardır. Bu kimlik yok sayıldığında, geriye yalnızca beton ve çelikten ibaret bir “ticaret alanı” kalır…

Finike’de yaşananlar bu açıdan, yalnızca hukuki bir tartışma değil; yerel kültürün, kamusal hakkın ve halkın yaşam alanlarının korunması meselesidir…

Finike Limanı’nın sessiz sedasız bir şirkete devredilmesi, yerel yönetimlerin hangi ilkelere göre hareket ettiği sorusunu yeniden gündeme getiriyor…

Ve belki de asıl temel soru şudur:

Bir belediye, kendi halkının emek alanını, geçim yolunu ve denizden yararlanma hakkını korumuyorsa, kimin ya da kimlerin hakkını koruyor?

Vesselam…