Bir belediye düşünün; kendi varlık nedenine “hayırlı olsun” diyerek açılış yapıyor.
İnsanın gülmekle ağlamak arasında kaldığı anlardan biri bu…
Bizim Sinan güzel özetlemişti durumu:
“Biz yıllardır ‘Zincir marketler küçük esnafı bitiriyor’ diyoruz.
Her gün bir yenisi daha açılıyor.
Yetmiyor, ruhsatı verenler, sanki nispet yapar gibi açılış kurdelesini de birlikte kesiyor.
Sonra dönüp, ‘Küçük esnaf niye ayakta duramıyor?’ diye soruyorlar.
Denge bozulursa, çarşı da bozulur!
Esnaf yaşarsa şehir yaşar!”
Ama elbette, anlayabilene ve kavrayabilene…
Hemen yanı başındaki bakkala nispet yapar gibi, iki tane üç harfli süpermarketin açılışını yapıyor belediye. Kurdele kesip “Hayırlı olsun” diyor…
Oysa o kurdele, bir bakkalın rızkını, bir manavın umudunu, bir kasabın geleceğini kesiyor…
Geleneksel ilişkilerin hızla bozulduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Bu zincir marketler, tam 121 farklı mesleğin yok olmasına neden oldu.
Don lastiği de satıyorlar, araba lastiği de…
Bazılarında çilingir bile var!
Sonra belediye başkanı çıkıp diyor ki:
“Gidin, başka işler yapın. Size burada ekmek yok.”
Daha önce bir hemşireye, “Hemşirelik yapmak zorunda değilsin, seni bizim tesislerde garson yapalım,” da demişti.
Bu sözleri söyleten şey, sonradan bulmanın kibri, koltuğun kaprisi ve varlık kompleksidir.
Aynı belediyeden bir başka cümle de hâlâ kulaklarımızda çınlıyor:
“Bizim tesislerimize cebinde on lirası olmayan gelmesin.”
İnsanın “El insaf!” diyesi geliyor…
Ben bu çelişkileri daha önce “Belediyeler Kapitalist İşletmeler midir?” başlıklı yazımda gündeme taşımıştım.
Aynı belediyenin “Yöresel Fuar” adıyla düzenlediği etkinlikte bir ailenin zehirlendiğini de yazmıştım.
Bir yanda süpermarket açılışları, öte yanda sözde yöresel fuarlar…
Kazıklanan yine vatandaş; hem cebinden hem güveninden oluyor…
Bir de bakkal Mehmet var…
Kentin vicdanını, dayanışmasını temsil eden o küçük dükkânın ışığı sönüyor.
Kapitalist sistemin dayattığı tüketim kültürü, artık bir diktatörlük gibi her yere sızmış durumda…
Çocuklar, gençler, aileler bu kıskacın içinde nefes alamıyor…
Ve bir belediye başkanı, bütün bu çelişkilerin ortasında, süpermarket kurdelesi kesip poz veriyor.
Sonra dönüp günde beş kez anons yapıyor:
“Ormanlarda ateş yakmayın, mangal yapmayın.”
Ama aynı kişi, ertesi gün mangalın başında gülümseyerek fotoğraf veriyor.
Neredeyse bir orman yangınının açılış kurdelesini kesecek gibi…
Kibir, kapris ve ego şişmesi hat safhaya ulaşınca;
bakkal Mehmet’in direnci, bir hemşirenin emeği, bir esnafın alın teri anlamını yitiriyor…
Oysa belediyenin varlığı;
üretkenliğiyle, hakkaniyetiyle, gönül almalarıyla anlam kazanır.
Şişirilen ego, insana ancak üç saniyelik sabun köpüğü kadar bir haz verir.
Sevgi, saygı, şehir sadakati, hak ve hukuk varken,
insan neden kibre, kaprise, komplekse sığınır?
Vesselam…