Yolum bu sefer de Finike Devlet Hastanesi’ne düştü…
Dert aynı: Safra Kesesi..
Haziran’ın 13’ünden Eylül’ün 29’una kadar geçen sürede, ben safra kesesiyle üç kez yolları ayırdım. “Artık bitti” dedim her seferinde ama meğer taş üretim bandı hâlâ çalışıyormuş. Organın üretim lisansı iptal edilince çözüm belli oldu: safra kesesi tamamen emekliye ayrılacak. Dördüncü ameliyat için gün belirlendi: 10 Kasım…
Finike Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Doktoru Bedri Bey bu kez kaptan koltuğunda. Kendisi hem cerrah hem psikolog, hem de stand-up sanatçısı sanki… İnsanı gülerek ikna eden, korkusunu tebessümle alıp götüren bir doktor…
Kime sorsam “Aaa, bizim teyzeyi de o ameliyat etmişti!” diyor. Bölge halkının ortak kahramanı…
Fakat itiraf etmeliyim; benim safra kesesi taşları tam bir belediye müteahhidi. Üç ayda üç ihale açtı! Bazı belediyeler üç ayda bir kaldırım taşı döşeyemezken, benim içimdeki taş ocağı tam kapasite çalışıyor. Doktorlar bile espri yapıyor:
-“Abi, taş şantiyen fazla mesai yapıyor!”
Gerçekten de öyle. Yakında Karayolları Genel Müdürlüğü arayıp “Abi, bu taşlardan duble yol olur” derse hiç şaşırmam.
Antalya Şehir Hastanesi’nin Gastroenteroloji bölümünde verdiğim üç kez mola…
Şimdi rota Finike. Kumluca’dan başlayan safra yolları, Şehir Hastanesi’nde mola verdikten sonra bu defa Finike Devlet Hastanesi’ne uzandı…
Ama fark ettim ki, bu süreçte benim damar yollarım da turizm potansiyeli kazandı!
Evet, yanlış duymadınız: Damar Yolu’na rakip çıktı: Likya Yolu!
Efsane 509 kilometrelik yürüyüş rotası…
Benim hastane koridorlarında attığım adımlarda da:
Sağ dirsek, sol dirsek, elin üstü… Her yeni girişim, haritada yeni bir güzergâh gibi. Belki bir gün, sağlık uygulaması “Yeni rota bulundu” diye bildirim bile gönderecek…
Artık öyle bir noktadayım ki, damar yollarım dağ yollarını kıskanıyor. Biri dağlarda yürüyüşçülere, diğeri hastanelerde hemşirelere rehberlik ediyor. Biri doğa manzaralı, diğeri serum manzaralı. Fakat ikisinin de amacı aynı: Hayatta kalmak…
Sonuçta insanın bedeni de bir coğrafya…
Kimi zaman dağları aşar, kimi zaman damarlarını.
Her biri bir yolculuk, her biri bir iz bırakır.
Benim yolum şimdilik hastane koridorlarına düşüyor olabilir; ama biliyorum ki, yolun adı ne olursa olsun, yürüyen hep aynı insan…
Bazen bastığın taş acıtır, bazen de o taş seni iyileştirir…
Her insanın içinde yürüdüğü görünmez bir yol vardır;
kimi dağa tırmanır, kimi damarına…
Ve her yolun sonunda küçük bir tabela belirir:
“Bu güzergâh, yaşam onarım çalışmaları nedeniyle geçici olarak kapatılmıştır.”
Ama bilirim ki, yollar da tıpkı insanlar gibidir;
her kapandığında biraz daha güçlenir,
her açıldığında biraz daha yaşama bağlanır.
Yani kısacası:
Likya Yolu’nu yürüyen de, damar yolu açılan da aynı amacı taşır…
Hayatta kalmak ve yoluna devam etmek…
Vesselam…