Bir gazetede grafikeri anlatmak kolaydır…
Sayfayı nasıl kurduğunu, başlığı nereye koyduğunu, fotoğrafı nasıl dengelediğini söylersiniz.
Ama bazen grafikeri anlatmak, gazetenin kendisini anlatmaktır…
Çünkü bazı insanlar meslek tanımıyla değil, yük aldıkları yerle tarif edilir.
Savaş kardeşim öyle biridir…
Bir gün sayfa sekreteridir; sayfayı yapar, boşlukları görür.
Ertesi gün muhabirdir; sokağı dinler, insanın nabzını tutar.
Bir başka gün köşe yazarıdır; yaşananı süzer, damıtır, yazıya dönüştürür.
Ama aslında hep aynı işi yapar:
Kumluca’yı ciddiye almak…
Onu “gazetenin her şeyi” yapan, çok iş yapması değildir.
Her işi aynı sorumluluk bilinciyle yapmasıdır.
Bir baba titizliğiyle, bir kentli hassasiyetiyle, bir emekçinin hakkaniyetiyle…
Kumluca’nın sorunlarını ezbere bilir.
Ama bu ezber, kulaktan dolma değildir.
Sokaktan gelir, kahveden geçer, tarlaya uğrar, masada not olur…
Sorunu dile getirir.
Ama orada durmaz.
Nedenini sıralar, ihtimalleri tartar, çözüm yollarını gösterir.
Sonra susar…
Savaş kardeşim öyle biridir…
Bazı insanlar vardır; yaptıkları işten çok, durdukları yeri anlatır. Onları bir meslek tanımının içine sığdırmak zordur. Çünkü yaptıkları şey, yalnızca görev değil; bir aidiyet, bir sorumluluk ve sessiz bir borç ödeme hâlidir…
Her işi aynı dikkatle, aynı vicdanla ve aynı sakinlikle yapmasıdır onu farklı ve ayrıcalıklı kılan… Yaşadığı kenti geçici bir mekân olarak görmez; oraya aittir. Bu aidiyet, sözle değil, tavırla kurar
Kumluca Savaş için ev ödevidir. Ama bu bilgi, ezberlenmiş başlıklardan ibaret değildir. Sokakta biriken cümlelerden, kahvede yarım kalan sohbetlerden, tarlada söylenip rüzgâra karışan serzenişlerden süzülür. Duyar, not eder, tartar.
Yazarken sesini yükseltmez. Kimseyi işaret etmez. Okuru sabun köpüğü bilgiyle köşeye sıkıştırmaz. Önce sorunu tarif eder, sonra nedenlerini sıralar, ardından çözüm yollarını gösterir. Sözü orada bırakır. Kararı okurun vicdanına emanet eder…
Savaş kardeşim öyle biridir…
Bu yüzden yazıları dikkat çeker. Anlaşılırdır; ama basit değildir. Sakin bir dili vardır; ama etkisiz değildir. Okurken insan, metnin aceleyle değil, düşünülerek kurulduğunu hisseder. Neredeyse bir bilim insanının masasından çıkmış gibidir: düzenli, tutarlı ve sorumluluk yüklü…
Savaş’ın en belirgin özelliklerinden biri de dinlemeyi bilmesidir. Gerçekten dinler. Kim konuşursa konuşsun, sözün kendisine bakar. İnsanları sıfatlarına göre ayırmaz. Çünkü onun dünyasında eşitlik bir söylem değil, doğal bir duruştur.
Sohbetlerin sonunda genellikle sessizdir. Herkes konuşur, fikirler havada dolaşır. O, dinler. Sonra tek bir cümle kurar. Ne eksik, ne fazla… Mesele yerli yerine oturur…
İşte bu yüzden ona “Üstad” derim.
Üstatlık; çok konuşmak değildir.
Üstatlık; bildiğini sergilemek hiç değildir.
Üstatlık, yaşadığı yere karşı sorumluluk hissetmek ve bu sorumluluğu gösterişsiz bir emekle taşımaktır.
Yerel gazetecilik çoğu zaman zor koşullarda yapılır. İmkânlar sınırlıdır, yük fazladır. Ama bazı insanlar, bu zorluğu bir onur meselesine dönüştürür. Sessizce, istikrarlı biçimde, kimseye fark ettirmeden…
Savaş kardeşim öyle biridir…
Ve böyle insanlar sayesinde bir gazete yalnızca haber vermez; yaşadığı kente de ayna tutar…
Vesselam…