Eylül…

Eylül, benim için ceviz, badem, zeytin ve üzüm demektir… Çoğunlukla da Emek demektir…

İlerleyen günlerde ayva girer devreye, ardından nar, limon ve portakal da sofralara düşer. Her biri ayrı bir hikâye taşır dalından bize…

Portakal, güneşin çocuklarıdır. Kışın ortasında bile güneşin sıcaklığını saklar kabuğunda. Nar ise içindeki taneleriyle kan kırmızısı bir renge efsane düzer; bereketin, çoğalmanın, dayanışmanın simgesidir. Limon, kokusuyla girer evlere; ferahlık, arınma ve şifa getirir. İşte bu yüzden eylül, yalnızca bir mevsim değil; yemişlerin dilinden konuşan bir ay, doğanın bizlere sunduğu bir şölendir…

Her ne kadar bizim coğrafyamızda eylül zulümle, acıyla, kan kokusuyla hatırlansa da; yine de kapıdan sevimli sırıtır. Güneş artık yakmaz ama ışığını cömertçe bırakır. Yapraklar sararmaya başlarken, hâlâ inadına yemyeşil duran ağaçlar da vardır. Kentteki kiralık eller, kiralık gözler, kiralık ayaklar çekilmeye koyulur. Şehir, asıl sahiplerine, tanıdık yüzlerine kalır…

Köyün içinden geçerken, bir evin avlusunda üzümün pekmeze dönüşen kokusu yayılır havaya. Çuvallara doldurulmuş cevizler, bereketin müjdesini taşır. Badem dalları son vedasını yapar ağaçla. Zeytinler sıkılır, yağa dönüşür; yeşiliyle, siyahıyla sofraların baş tacı olur. Narın kabuğu çatladıkça bereket taşar, limonun kokusu eve siner, portakal dallarda henüz çocuk yüzlü bir gülüş gibi sallanır…

Ama eylül sadece doğanın dönüşümü değildir. İnsan hayatında da bir dönemeçtir. Ayşe yeni kayıt yaptırmıştır okuluna, çantasını omzuna asar, defterlerinin yaprakları henüz buram buram yenilik kokar. Ömer üniversite yollarına düşmüştür, ufku biraz daha genişlemiş, omuzlarına yüklediği hayaller biraz daha büyümüştür.

Benim belleğimde de hep bir okul kokusuyla gelir eylül. İlkokulun tozlu tahtasını, öğretmenimin tebeşir kokusunu, sabahın serinliğinde elimden sıkı sıkıya tuttuğum annemin sıcaklığını hatırlatır bana. Bugün çocukların okul telaşını gördükçe kendi içimde yıllar öncesine dönerim; bir yandan sevinç, bir yandan hüzün sarar içimi…

Ve toplumsal hafızamızda da eylül, ne yazık ki başka bir anlama bürünür. Bir yanıyla bereketin ayı, diğer yanıyla darbelerin, kayıpların, yasların ayıdır. Ama bütün bunların içinde yine de umut vardır. Çünkü eylül aynı zamanda yeni başlangıçların ayıdır.

Çocukların gülüşlerinde, defter kokusunda, narın tanelerinde, portakalın güneşinde, limonun şifasında, zeytin ağaçlarının direncinde o umut gizlidir…

Eylül bize şunu fısıldar:

Her hesap defteri, kapanırken yeni bir sayfa açar…

Önemli olan, o sayfaya hangi satırları yazacağımızdır…

Vesselam…