Bir ülke düşünün…

Uzaklarda, Gazze’de çocuklar açlıktan gözlerini kapatıyor. Minicik bedenler toprağa düşerken, anneler susuzluktan çatlamış dudaklarıyla dua ediyor. Kameralar o anı kaydediyor; ama o görüntü, insanlığın vicdanına kaydedilemiyor…

Direnen insanların direnme arzusu koskoca emperyalizmi kudurtdukca kudurtuyor…

Bu direnişe karşı elleri kolları karışıyor…

Bir ulusun insanları topraklarını savunuyor…

Aynı günlerde aynı saatlerde de bu topraklarda ormanlar yanıyor…

Alevler göğe yükseliyor, dallar çatırdıyor, kuşlar yuvasını kaybediyor. Çam kokusu değil, yanık kokusu sarıyor havayı.

Ve yangının içinde can veren işçiler, yalnızca toprağa değil, hatıramıza da gömülüyor…

Açlık ve ateş…

İki ayrı felaket, aynı anda insanlığın boğazına düğümleniyor…

Ve tam da o saatlerde, bir belediye başkanı mangal başında gülümseyerek poz veriyor.

Bir kare fotoğraf…

Bu kadar mı anlam üretir?

Bir karede etin dumanı, diğerinde ormanın dumanı…

Bir karede kahkaha, diğerinde açlıktan çatlayan dudaklar…

Bu sadece bir “görüntü” değil; bu, empatiyi kaybetmiş fotoğraf; bu kadar konuşur…

Çünkü empati, insan olmanın en eski, en saf yasasıdır. Başkasının acısını hissedebilmek… Onun yerine kendini koyabilmek…

Hele ki toplumu temsil eden bir makamda, empati projelerden, bütçelerden, vaatlerden daha önemlidir. Çünkü halk, önce görülmek ister; önce anlaşılmak, sonra yönetilmek.

Ama biz ne görüyoruz?

Vatandaşa hoparlörden “ateş yakmak yasaktır” denirken, yöneticinin elinde aynı ateş bir şova dönüşüyor. Yasak vatandaşa, serbestlik makama mı?

Bu, sadece kuralları değil, vicdanı da çürütüyor…

Sorun bir belediyeyle sınırlı değil. Sivil toplumundan siyasetine, ekranlardan kürsülere kadar bir umursamazlık salgını dolaşıyor…

Bir yanda açlık ve yangın, diğer yanda kahkaha ve keyif. İşte o an, toplumun kalbinden tek bir cümle yükseliyor:

“Bizim acımızı hissetmiyorlar.”

Kriz zamanlarında liderlik, yalnızca çözümlerle değil, insanın acısına ortak olmakla ölçülür. Bazen bir fotoğraf, bir liderin yüzünü değil, insanlığın eksilen vicdanını gösterir. Ve bazı kareler vardır ki, hiç çekilmemelidir.

Çünkü duman yalnızca ormandan değil, vicdanın içinden de yükselir.

Açlık yalnızca sofralardan değil, adaletin susuz kalmış kalbinden de hissedilir.

Ve bazen en büyük yangın, kalpsizliğin sessizliğinde çıkar…

Gazze’den insanlığın feryadı bas bas bağırırken, ayna zamanda bir İNSAN olmanın da şansını veriyor…

Bu saatten sonra:

GAZZETECİYİM…

Vesselam…