Sabahın en erken saatleri…
Kuşluk vakti… Kuşların hayatı özetlediği saatler…
Bu zaman dilimini annemden bilirim. “Oğlum kalk kuşluk vakti bitmeden gidelim de şu tarlayı kurtaralım” derdi… O kuşluk vaktini hiç unutmadım. Bir bidon su, biraz ekmek çoklukla domates ve salatalık üç beş zeytinle çıkardık köy yoluna… Güneş çıkmadan toplanacak olan fiğler toplanır ve bir köşeye alınırdı… Sabahın neminde uyuyan otları böylece annemin deyimiyle ‘kurtarırdık’…
Spinoza’ya gelince iş öyle çok çabuk kurtarılmıyor…
Aklın diğer bir akılla olan ilişkisi; “yabancılaşmayı ve bozulmayı davet eder,” gibi bir düşüncesi vardır…
Ve topu doğaya atar… Doğanın diline tanıklık etmeye çağırır… Çağırırken de doğal olanın, doğal alanına da sahip çıkar…
Bir insanın insan olma bilinci, çok çeşitli noktalardan hareketle “ideolojik” bir kuşatılmış alana dönüşebilir…
Bu fakir, zamanında ev, ruh ve buna benzer konuları çok yazdı…
Ev, yurt, ruh…
Bir insan kendi kendinin ruhunda yüzmüyor, yürümüyor, düşünmüyorsa; kendi kendisinin yurdunda da olamaz…
İnsanın derisi kabuğudur…
Kabuğun içinde şekillenen duygulardır bir olguyu eve dönüştüren…
Yuva olmasını sağlayan…
Yani bir Yuva, öncelikle bir ruh halidir…
Yuva bir insanın içindeki ruh halinin öbekleştiği ve şekillendiği doğal bir yarım adadır…
Bu ruh halinin tam zıddı ise hayali takımadalardır… Ki, insan olmanın tam da zıddıdır…
Benim, Bizim Doğamızın Kirpisidir Spinoza, derken tam da bu noktalara parmak basmak isterim…
İnsanın doğal alanı, özünü, karakterini bulma alanadır ki, doğa burada hiyerarşi olmadan yapar…
İnsanın özünü ve karakterini bozan en önemli dürtülerden biridir ‘Statüko’… Doğal olmayan alanın kiralık katilidir… Öylesine bir katil ki, seri cinayetlerle bunu yapar lakin hiç kimse ayırtında değildir…
Öylesine işte… Bir çark ki günübirlik çalışıyor ve günübirlik öğütüyor… Egemen olanlar böylelikle küresel bir Diktatörlük kurabiliyor… Bunu öylesine kurnazlıkla kuruyor ki, ‘gökyüzü’nü bize pazarlıyor…
Hayali tüketim alanlarıyla bizi bizden koparıp alıyorlar…
Darası alınmış bir hayat kalıyor elimizde…
Net, brüt o hayat…
Topla, çıkart, çarp, böl tümü aynı sayı çıkıyor!
Vakit çok geçmeden doğamızın özüne mi göçsek…
Oralarda mı arasak bir yığın şeyi, mesela hayalleri orada mı konuşsak… Kuşatılamamış tek alanımızdır “Hayaller”...
İnsan kuşatılmışsa hayaller de bir terbiyeden geçer ve yabancı olur bizlere…
Biraz kafa yormaya değmez mi bu konular…
Kirpi olalım ve dikenlerimiz olsun hayata karşı…
Tatlı su bağlından yorulanlara bir nefestir Spinoza…
Vesselam…