Yazıma yaşadığımız coğrafyadan küçük bir karşılaştırma yaparak başlamak istiyorum. Yukarıda görmüş olduğunuz fotoğraf Meis Adası’ndan çekilmiş bir kare. Seneler evvel yapılmış olmasına rağmen hala günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış ve geçmişin izlerini taşımayı sürdürmüştür. Bu yapılar, aynı zamanda adayı önemli bir turizm bölgesine dönüştürmüştür.

Finike de, Meis Adası ile aynı coğrafyada yer almaktadır. Bire bir aynı olmasa da Finike’de de Rumlardan kalan mimari yapılar bulunmaktadır. Mübadele yıllarına kadar Rum hemşerilerimiz bu topraklarda ikamet etmişler, daha sonra doğup büyüdükleri evleri terk etmek zorunda kalmışlardır. Giderlerken bize emanet ettikleri bu mimari mirası maalesef günümüzde birkaç örneği dışında korumayı başaramadığımızı üzülerek görmekteyiz.

Peki niçin bize bırakılan bu karakteristik mimari özelliklere sahip yapıları, Meis’te olduğu gibi tam manası ile koruyamadık. Şöyle bir Finike’nin Kale Mahallesi, İskele Mahallesi ve Eski Mahalle’sinde dolaşırsanız ne demek istediğimi iyi anlayacaksınız. Geçmişte restorasyonu yapılmaya başlanmış ve halen devam etmekte olan yapılar olmasına rağmen üzülerek bunun istenilen düzeyde olmadığını gözlemleyebiliriz. Değerli hemşerimiz Berati Arıcan’ın arşivine bir göz atarsanız geçmişle günümüzdeki mimari farklılığı daha iyi değerlendirebilirsiniz. Bu arada tanımayanlar için, Berati Arıcan Finike’nin dününü ve bugününü en iyi anlatabilecek kişidir. Onun için Finike’nin yürüyen ansiklopedisi denildiğini bile duydum. 

Mimari değerlerimize sahip çıkamama sorunu sadece Finike’ye özgü değildir. Toplum olarak korumayı, geçmişi olduğu gibi yaşatmayı bilmiyoruz. Tabi istisnalar kaideyi bozmaz. Buna iki olumlu örnek olarak bölgemizden Antalya’nın Akseki ilçesindeki Sarıhacılar Köyü’nü ve İbradı ilçesine bağlı Ormana Köyü’nü gösterebiliriz. Bölgeye has düğmeli ev mimarisi günümüze kadar en iyi şekilde muhafaza edilebilmiş, bu sayede yerli ve yabancı misafirlerin ilgisini çekmeyi başaran birer destinasyon haline dönüşmüşlerdir.

Değerli mimar, şehir planlamacı ve düşünür Turgut Cansever, 1992’de kaleme aldığı bir yazısında sorunun en temel nedenini çok güzel özetlemiştir. Cansever, Türk kentinin yok oluşunu, çevre sorumluluğunun kent sakinlerinden alınarak merkezi yönetime devredilmesine ve halkın sorumlulukları paylaşmak yerine yapılan müdahalelere seyirci kalmasına bağlamaktadır.

Finike’de artan nüfusla beraber apartman inşaatlarının da arttığı görülmektedir. Sermaye sahibi insanların kira geliri elde etme isteği de bu yapılaşmayı hızlandırmıştır. Eski mimari özelliğe sahip yapıların yıkılıp yerine apartmanların yapılması ekonomik değerlerin kültürel değerlerin önüne geçmesinin bir göstergesidir.

Eski mimariyi korumak için neler yapabileceğimizi kısaca açıklamak gerekirse öncellikle bugüne kadar önünden geçip gidilen, harabe olarak görülen eski yapılara artık farklı bakmaya başlamalıyız. Eski mimarinin korunmasının Finike’ye, Finikeli hemşerilerimize ve onun temsilcisi olan yerel yönetime nasıl yararlar sağlayacağı iyi anlatılmalıdır. Koruma amaçlı imar planlarının, sokak iyileştirmelerinin, cephe iyileştirmelerinin ve restorasyonların nasıl uygulanacağı iyi anlatılmalıdır. Yeni finans kaynakları yaratılmalı, yeni projeler hazırlanıp ilgili kurumlarla paylaşılmalıdır. Kültür Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Koruma Kurulları gibi yetkililerle iş birliği yapılmalıdır. Her şeyden önemlisi yerel yönetimlerin korumadaki rolü çok iyi tanımlandırılmalıdır. Yıkan, yok eden belediye imajı yerine; koruyan, yaşatan, yaşadığımız yerin geçmiş değerlerini ile tanıştıran ve bu değerleri kamu yararı için değerlendiren yerel yönetimler olmalıdır.

Sonuçta, geçmişten günümüze yok olan mimari değerlerimize sahip çıkamazsak; Finike’nin toplumsal ve kültürel özüne zarar veririz. Yaşadığımız alanları insanların gündelik çıkarlarına harcayarak ancak zevksizlik örneğine dönüşen, mimari geçmişe saygıdan, incelik ve estetikten yoksun yapılar oluştururuz ve Finike’nin giderek kimliğinden uzaklaşıp savrulmasını seyrederiz. Umarım nerede yanlış yaptık sorusunu bu vesile ile kendimize sorar ve zararın neresinden dönersek kardır anlayışını benimseyerek doğru bir yola adım atabiliriz.