Merhaba sevgili okuyucularım geçen hafta sonu ülkemiz bir yerel seçim geçirdi umarım ülkemizin her köşesi ehli liyakat sahibi kişiler tarafından yönetilir.

Öncelikle liyakat: bir kişinin, kendine iş verirken güven duyulmasını elde ettiren kalitesi, o işe yakışması, yeterlilik, yaptığı işe layık olmak ,  yaptığı işi kendine yaraşır şekilde yapmak ve bir işte başarı göstermek anlamlarına gelmektedir. 

Bu kıssadan hisse alınacak yazımı yeni yöneticilere  ithafen yazıyorum. 

İbrahim Ethem, babası padişah kendisi şehzadedir. Rivayet odur ki; şehzade bir yola çıktığında kırk altın kalkanlı asker önünden, kırk altın kalkanlı asker arkasından yürürmüş. Bir gece tahtında uyurken Tavandan gelen gürültüyle uyanmış.
“ Kim var orada” diye seslenmiş. Karşılığında “Devemi kaybettim onu arıyorum” diyen bir ses duyar.
 “Damda deve mi aranır? diye kızınca;
- "Ey gafil, sen Allah’ı altın taht ve süslü elbiseler içinde arıyorsun, ben devemi tavanda aramışım çok mu?” sözünü duyunca,hata ve kusurlarına tövbe edip, sahip olduğu  tüm imkanları bırakıp Kendini Allah yoluna adar. Bütün şehirleri dolaşır. Elinin emeğiyle geçinmeye çalışır. Babasından kalan bütün mirası  ihtiyacı olanlara dağıtır. Seneler sonra geldiği Belh şehrinde kendi yaptırdığı camide yatsı namazını kılar,  hava çok soğuktur ve gidecek yeri olmadığı için 
- "Şurada kıvrılayım, sabah olunca giderim " diye düşünür. 

Caminin bekçisi gelir; 
- "Ne yapıyorsun?" diye bağırır. 

- "Müsaade et, şurada kıvrılıp yatayım. Sabah namazından sonra giderim” diye söyler. 

Bekçi; - " İbrahim Ethem Hz.leri senin gibi çulsuzlar için yaptırmadı bu camiyi " diyerek bacağından tutup sürükleye sürükleye, kafasını merdivenlere vura vura dışarı atar. 

İbrahim Ethem Hz.leri - " Bu camiyi ben yaptırdım" diyemez, Çaresiz gecenin bir yarısı soğuk karanlık sokaklarda yürürken bir açık fırın görür. Fırıncıdan sabaha kadar orda oturma müsaadesi ister. 

Fırıncı hiç konuşmadan ona yer gösterir. Aradan iki saat geçer. Sabah ezanı okunur. 
Fırıncı:
- " Hoş geldiniz, nereden gelip, nereye gidersiniz? diye sorar. 

İbrahim Ethem Hz.leri: 
- " Ben iki saattir burada oturuyorum, şimdi mi geldi aklına sormak" diye sitem eder. 

Fırıncı; 
- "Ben bu fırında işçiyim. İki çocuğum var, ikide yetim bakıyorum. Ben onlara şimdiye kadar haram lokma yedirmedim. Senin geldiğin vakit benim çalışma saatimdi. Çalışma saatimde seninle konuşsam çocuklarıma ve yetimlerin rızkına haram karıştırırım diye korktum. Ezan okundu, mesaim bitti. Artık Seninle konuşabiliriz, şimdi kazancıma haram karışmaz ".  der. 

İbrahim Ethem Hz.leri; 
- " Sen ne güzel adammışsın! Sen Allah tan bir şey isteyip de olmadığı vaki oldumu? " diye sorar.

Fırıncı; 
- " Ben Allahtan ne istediysem oldu. Fakat Allahtan Bana İbrahim Ethem Hz.lerini göstersin diye çok yalvardım  daha zatı göremedim. " deyince.

İbrahim Ethem Hz.leri: 
- ".O Allah, öyle bir Allah ki, İbrahim Ethem’i bacağından sürükleye sürükleye, kafasına vura vura getirtir, sana gösterir" diyerek fırıncının duasının kabul olduğunu söyler. 

Sevgili okuyucularım kıssadan hisse olarak;  işin ehli liyakat sahibi kişilerin bir işi yaparken ne kadar naif davranması gerektiğini iş yaparken iş dışında yapılan bir kelamın bile ehil dışında olduğunu gösteriyor. 

Ehli liyakat sahibi bir Fırıncının mesai saati naifliğinde hakkı,  hukuku, adaleti gözeten tüm ehli liyakat sahibi yöneticilere başarılar diliyorum.

Tüm yaptığımız işlerde ehli liyakat sahibi bir fırıncı olabilmek dileğiyle.

Sevgiyle kalın. 
Klinik Psikolog Gülsüm Bircan