Bir eşeğin hikayesi. Pazara götürülen topal bir eşek ve onu satmaya çalışan kurnaz bir adam. Hikaye, bildiğimizden çok daha derin bir yere temas ediyor aslında. Eşeğin ayağına taşı çakan satıcı, topal eşeği ucuz diye alan, ama "tırnağına taş kaçmış" yalanına kanan alıcı ve hatta bu yalanı yayan at canbazı. Fıkra, herkesin bir diğerini bir şekilde kandırmaya çalıştığı, dolandırıcılığın ve ahlaki yozlaşmanın sıradanlaştığı bir dünyaya ayna tutuyor. Ve en sonunda, sahte parayla ödeme yapan alıcının ortaya çıkmasıyla, bu zincirleme aldatma hikayesi tamamlanıyor. Fıkra, "Toplum giderek bu kulvara mı evriliyor?" sorusunu sorduruyor.
Bu fıkra, modern toplumdaki bir gerçeği, güven erozyonunu ve dürüstlüğün değersizleşmesini çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Eskiden sözün, el sıkışmanın bir anlamı vardı. İnsanlar birbirine güvenir, dürüstlük; temel bir erdem olarak kabul edilirdi. Bugünse, birçok alanda "kazıklama" ve "kandırılma" hikayeleri o kadar yaygın ki, dürüstlük adeta bir saflık belirtisi gibi algılanmaya başlandı.
Dünya toplumları, bireyin kendi çıkarını her şeyin üzerinde tuttuğu, “akıllı” olmanın kurnazlıkla eş anlamlı sayıldığı bir döneme girmiş gibi görünüyor. Fıkradaki eşek satıcısı, kısa yoldan kâr elde etme peşinde. Alıcı ise ucuza mal kapma hırsında. İkisi de, bir diğerini alt etme oyununda. Bu durum, sadece bir ekonomik alışveriş değil, aynı zamanda toplumsal bir ahlaki çürüme göstergesi. Eğitim sisteminden medyaya, iş hayatından siyasete kadar her alanda bu “sahte yüzler” ve “sahte değerler”le karşılaşıyoruz.
Peki, bu durumun kökeni ne? Hızlı tüketim kültürü, sosyal medyanın yarattığı “gösteriş” dünyası ve maddi başarıya verilen aşırı önem, bireyleri dürüstlükten uzaklaştırıyor. Herkes, başkalarının gözünde daha zengin, daha başarılı, daha akıllı görünme yarışında. Bu yarışta, etik kurallar birer engel haline geliyor. Fıkranın sonunda sahte para veren alıcının tavrı, bu ahlaki iflasın zirvesi. O, kendini kandıran satıcıya karşı “intikam” aldığını düşünüyor, oysa kendisi de aynı derecede ahlaksız bir eylemde bulunuyor. Dolayısıyla, kimin haklı, kimin haksız olduğuna karar vermek imkansızlaşıyor.
Bu durumun düzeltilmesi mümkün mü? Elbette. Ancak bu, bireysel bir uyanışla başlayacak ve topyekûn bir ahlaki dönüşümle devam edecek uzun soluklu bir süreç. Sadece başkalarının dürüst olmasını beklemek yerine, kendi eylemlerimizi sorgulamakla başlamalıyız. Küçük yalanların, masum görünen hilelerin, aslında büyük bir ahlaki çöküşün habercisi olduğunu anlamalıyız. Aksi takdirde, hepimiz o eşek hikayesindeki karakterlere dönüşerek, birbirimizi kandırdığımız, güvenin olmadığı bir toplumda yaşamaya mahkum olacağız. Ve bu, en büyük topal eşek olacaktır.
Sizce, bu durumu değiştirmek için birey olarak neler yapabiliriz?