Türkiye'nin siyasal düşünce dünyasında derin izler bırakan İdris Küçükkömer, 1960'lı yıllarda kaleme aldığı fikirleriyle özellikle Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) yönelik sert ama düşünsel temellere dayanan eleştirileriyle tanınır. Küçükömer, Türkiye solunun tabularını zorlayan, ezber bozan bir entelektüeldi. Onun en çok yankı uyandıran tezi, CHP’yi “sol görünümlü sağ parti” olarak nitelemesiydi…

Uzun yıllar sendikalarda eğitim, basın ve araştırma konularında çalıştım. İdris Küçükömer ile tanışmamı sağlayan hayli hocam oldu. Onun tezlerini okurken resmen dumura uğruyordum. Doğrusu o zamanlar da biraz küçümsüyordum…

12 Eylül faşizmi kapımızı çalınca derinlemesine okumalara daldık. Önce Devletçilik ve bürokrasi eleştirilerine hak verdim… Şunları söylüyordu:

“ CHP, tarihsel kökleri itibariyle halktan yana bir kitle partisi değil, devletçi ve bürokratik bir zihniyetin temsilcisiydi. 1930’larda şekillenen Kemalist ideoloji, ona göre solculuktan çok uzak, hatta anti-demokratik yönelimler taşıyan bir karakter sergiliyordu. Bu anlayış, askeri ve sivil bürokrasiyi kutsayan, halkı ise yönlendirilecek bir “kitle” olarak gören bir elitizme dayanıyordu…”

CHP’nin devletçiliği, Küçükkömer’e göre, kamuculuktan çok otoriter bir merkeziyetçiliği ifade ediyordu. Bu durum, halkla organik bağlar kuramayan, katılımcı demokrasiden uzak bir siyasi yapı ortaya çıkardı. Küçükkömer, “sol”un halkçı, yerelden yana ve özgürlükçü olması gerektiğini savunurken; CHP’nin ise bu özelliklerin neredeyse hiçbirini taşımadığını iddia ediyordu…

Küçükömer, uzun yıllar Türkiye solundan uzak tutuldu. Tezleri tartışılmadı ve kamuoyunun önüne de neredeyse hiç gelmedi. Bunun bilinçli yapıldığı kanısındayım…

İzmir Büyükşehir belediyesinde greve giden işçilerin grevlerinin kırılması, Ulusal çıkarların söz konusu olduğu konularda futbol tabiriyle konuşursak “kambura yatması”; Küçükömer’in söylediği gibi, “Sol görünümlü sağ parti” olma özelliği olabilir mi?

Yine zengin çevrelerden oy alan bir parti görünümüne yönelik olarak, kendisine yöneltilen “elitçilik” mantığının etkisi ne kadar vardır? İdris Küçükömer bu koruda şunların altını çiziyor:

“Türkiye’de sol ile sağ arasındaki ayrım, Batı’daki gibi sınıfsal temellere dayanmıyordu. CHP, kendisini “sol” olarak tanımlasa da, aslında merkezî otoriteyi önceleyen, halkın doğrudan siyasete katılımını sınırlandıran ve modernleşmeyi tepeden inmeci yollarla gerçekleştirmeye çalışan bir “sağ” partiydi…”

Bu tez, sınırlı olsa bile 1960’lı yıllarda özellikle genç sosyalistler arasında yoğun tartışmalara neden oldu. Türkiye solunun büyük bir kesimi, CHP’yi "ortanın solu" söylemiyle bir müttefik olarak görürken; Küçükkömer bu ittifakı tarihsel ve sınıfsal temeller bakımından hatalı buldu. Onun düşüncesi, Türk solunun kendi bağımsız çizgisini bulması gerektiği fikrini güçlendirdi…

Kumluca ve diğer ilçelerde izleyebildiğim ve gözleyebildiğim kadarıyla, CHP İlçe teşkilatlarında bir “kimlik” sorunu yaşanıyor… Kimi “zenginler kulübünün” bir temsilcisi, kimi ise müthaitlere abone bir rant çıkmazının içinde…

Böyle olunca da temel olarak “cumhuriyet insanı”, “aydınlanma”, “bireysel özgürlük” gibi konular kamuoyunun gündemine getirilmiyor ya da getirilemiyor…

CHP belediyelerinin içine düşürüldüğü,”rant”, “irtikap”, “nitelikli dolandırıcılık”, “rüşvet” suçlamalarının sınıfsal analizi nasıl yapılır…

Toptancı mantığıyla bu konuların ele alınamayacağı kanısını taşıyorum…

Elbette “KONSOLİDASYON” çalışmalarıyla da hiç ele alınamayacağını düşünenlerdenim… “Algı” ile bir takım yol alabilirsiniz. Gün gelir birileri der ki; GÜNEŞ BALÇIKLA SIVANAMAZ…

Kumlucalılar ne yazık ki bu süreci çok net olarak yaşadılar…

Seçim sonuçları da bunun en somut örneğidir…

Siyasetin finansmanı, özellikle şeffaf olmadığında ise paranın gücü, her şeyin önüne geçiveriyor…

CHP Kumluca ilçesinin en temel çelişkisi ise ne yazık ki, partinin ilçe bürosunun açık tutulup tutulamazlığıyla ilgili… Evet, yanlış duymadınız temel çelişki bu…

Ne yerel dinamikler, ne de temel politik yaklaşımlar, Tarım, Turizm, Ticaret ile ilgili olarak hiçbir yaklaşım duyamazsınız. Çevresel sorunlar, ekosistemin hırpalanması gibi konular ise telaffuz bile edilmez…

Emek değer ilişkilerinin adı bile geçmez…

Kumluca’nın sosyolojik görünümü ile hiç ilgilenmezler…

Öte yandan Küçükömer’in, CHP eleştirisi, sadece bir partiye yöneltilmiş bir politik tavır değil, aynı zamanda solun kendine ayna tutma çabasıydı. Bugün Türkiye’de solun yeniden halkla buluşması, yerel dinamikleri öncelemesi ve demokratikleşme taleplerine kulak vermesi gerekmiyor mu?

Şimdi ise mahalle delege seçimleri yapılıyor… Ardından İlçe ve il…

Sizler CHP’liler bu sürecin neresinde duruyorsunuz…

İdris Küçükömer acaba tezlerinde doğru olabilir mi?

Vesselam…