-ADRASAN’DA MÜHÜR VAR, ADALET YOK! -TURİZMİN KALBİNE VURULAN MÜHÜRLER VE BİRLİK OLMANIN ZORUNLULUĞU! -ADRASAN’DA AYNI GÖKYÜZÜNÜN ALTINDA AYRI DÜNYALAR!

Kumluca’nın en güzel koylarından biri… Dağların denizle kucaklaştığı, sabah serinliğinde kuş seslerinin yankılandığı, gün batımında gökyüzüne karışan kızıllığın sonsuzluk duygusu verdiği yerdir Adrasan. Ama bugün, bu doğa harikasının kıyısında yıllardır çözülmeyi bekleyen dev bir sorun yatıyor: İmar Krizi.

Adrasan’da bu Kurban Bayramı’na girerken manzara ne yazık ki kartpostallık değil. Tatilin, hareketin, bereketin başlaması gereken bir dönemde işletmelerin kapısına mühür vurulmasıyla Adrasan’da esnaf sessiz çığlıklar atıyor. Sebep mi? Yıllardır süregelen imar sorunları, denetimsizliğin bir anda tam denetime dönmesi ve en önemlisi, birbirini şikayet eden esnaf zinciri…

Adrasan, bir zamanlar belde belediyesiyken başlanan imar planları, aradan geçen yıllara rağmen hâlâ nihayete eremedi. Bunda elbette devletin ihmali kadar, burada yaşayan bizlerin de kabahati var. Yıllardır imar uygulaması yapılmaya çalışıyor. Her seferinde vatandaşın itirazları, davaları imarı sekteye uğrattı. Çünkü ne zaman bir şey yapılmak istense, ne yazık ki kardeşin kardeşe, babanın oğluna dava açtığı, CİMER’e yapılan şikayetlerle her taşın altından bir engel çıkarıldığı bir tabloyla karşılaşıyoruz.

Yüzlerce küçük işletme, bungalovlar, pansiyonlar, apartlar ve aile işletmeleri bir anda kapatıldı. Kimisi turizm işletme belgesi eksik, kimisi yangın kapısı standardına uymamış, kimisi yangın merdiveni, kimisi kaçak yapılar nedeniyle ruhsatı yok, kimisinin de yapı kayıt belgesi yok. Ancak esas mesele şu: Bu yapılar bir haftada inşa edilmedi. Yıllardır göz yumuldu, idare edildi. Şimdi ne değişti de, tam bayram öncesi böylesi topyekûn bir “temizlik” başlatıldı?

Cevabı net değil ama sonuç ortada: Adrasan turizmi sekteye uğradı. Yıllık gelirinin büyük kısmını bayramlarda elde eden esnaf, şimdi müşteri kabul edemiyor. Bazısı bankaya, bazısı devlete borçlu. Günübirlik tekne turlarından apart sahiplerine kadar tüm zincir kırılmış durumda. En can acıtıcı olanıysa şu: Bu sürecin en büyük tetikleyicisi yine bölge insanı. Esnaf, komşusunu; tekneci, otelciyi; kampçı, pansiyon sahibini şikayet ediyor. Ve Adrasan kendi kendiyle kavga ediyor.

MÜHÜR VARSA CEZA VAR, MÜHÜR YOKSA DEVAM MI?

Adrasan’da yaşanan mühürleme krizinin en can yakan noktalarından biri de açıkça görülen adaletsizlik. Kumluca Belediyesi’nin gerçekleştirdiği denetimlerde, sadece yerinde olan işletmeler mühürlendi. Denetim anında kapalı olan, işletmecisi orada bulunmayan veya şikayet edilmeyen yerler ise görmezden gelindi. Sonuç? Aynı sokakta biri müşteri kabul edemiyor, diğeri tüm odalarını doldurmuş durumda.

Dahası var. Turizm Bakanlığı sistemine kayıtlı 144 işletme yıllardır belgeyle, ruhsatla, standartla çalışıyor. Ancak mühür, en önce bu işletmelerin kapısına vuruldu. Öte yanda, hiçbir kaydı olmayan, kaçak şekilde işletilen yapılar hâlâ misafir ağırlıyor çünkü ya şikayet edilmemiş ya da denetimde bulunamamış.

Bu tabloyu halk artık şöyle okuyor:

“Kayıtlıysan, görünürsün. Görünürsen, ceza yersin.”

Böylesi bir yaklaşım, sadece devlete olan güveni zedelemekle kalmaz; dürüst işletmeciyi cezalandırırken, kaçak ve denetimsiz yapıyı ödüllendirmiş olur.

Adrasan’da asıl kriz, sadece ruhsat veya imar değil; eşitlik ve hakkaniyet krizidir. Yasaların eşit uygulanmadığı yerde ne adalet, ne de huzur kalır.

Kumluca Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Fahri Özen’in dediği gibi: “Sorunlar büyük ama çözülemeyecek değil.” Ancak çözüm, bir tek dosya götürüp Ankara’dan ‘umut’ beklemekte değil. Çözüm, burada; Adrasan’da, halkın birlikte hareket etmesinde.

Geçtiğimiz günlerde düzenlenen toplantıya katıldım. Oda başkanları, işletmeciler, vatandaşlar… Bu toplantıyı organize eden Esnaf Odası Başkanı Selçuk Çınar başta olmak üzere tüm oda başkanlarını kutluyorum. Herkesin derdi başka, dili başka. Bir vatandaş teknecilerden şikayetçi: “Denizin üstünde bok gemisi geziyor,” diyor. Öbürü otelciden şikayet ediyor. Oysa asıl gerçek şu: Otelci olmadan tekneci, tekneci olmadan otelci olmaz.

Kimse kimseyi sevmek zorunda değil ama saygı duymak zorunda. Çünkü Adrasan, aynı gökyüzünün altında, aynı denizin kıyısında yaşamaya çalışan insanların ortak yurdudur.

AYNI DENİZİ PAYLAŞIYORUZ, FARKLI YERLERE BAKIYORUZ

Giden kaymakam Tekin Erdemir’in yüzer iskele projesini hayata geçirmek için çalıştığı günler aklıma geliyor. Dağın yamacına planlanan yüzer iskeleyi, sahili daha düzenli hale getirmek için mücadele etmişti. Sonra bir sabah, tayini çıkarıldı. Kim şikayet etti? Yine burada yaşayanlar. Hem çözüm istiyoruz hem çözüm üretmek isteyenleri şikayet ediyoruz. Devletin kurumsal eli ne zaman uzansa, birileri o eli geri itiyor.

Denize yüzünü dönen, devletin arkasından konuşuyor. Sırtını dönen, denizi kirletiyor. Oysa aynı kıyıyı paylaşıyoruz. Aynı sudan geçiyoruz. Birimizin pisliği, ötekinin zararına. Artık farkındalığımızın farkına varmamız gerek.

Ve ne acıdır ki, bazı vatandaşlar “Devlet burada imar yapmadığı halde arıtma tesisi kuruyor, biz kaçak yapınca suç mu oluyor?” diyerek, kendi yasadışılığını meşrulaştırma çabasına giriyor. Hâlbuki o “bok gemisi” diye küçümsenen sistem, bugün atıkları toplayarak denizi kurtarıyor. Yapılacak arıtma tesisi ise çevrenin değil, insanların yükünü hafifletiyor.

“Adrasan sahipsiz değil” sloganı dillere pelesenk oldu. Fakat gerçek şu: Adrasan’ın sahipsiz kalmaması için Adrasanlı’nın önce kendi evine sahip çıkması gerekiyor. Bu da dernekleşmeden, kooperatifleşmeden, ortak hareket etmekten geçiyor. Ortada ne fiyat birliği var, ne hizmet standardı ne de kurumsal bir ses. Bu da devletin gözünde Adrasan’ı dağınık, belirsiz ve güvenilmez bir destinasyona dönüştürüyor.

BİRLİKTE KAZANMAK İÇİN BİRLİKTE DÜŞÜNMEK ZORUNDAYIZ

Bugün Adrasan’da yapılması gereken şey net:

*İlk adım, birlik ve beraberlik.

*İkinci adım, örgütlenmek, dernekleşmek, kooperatifleşmek.

*Üçüncü adım, devletle müzakere etmeyi öğrenmek, kavga etmeyi değil.

Çünkü artık bu deniz, bu toprak, bu gökyüzü, bu insanlar daha fazla kırgınlığı kaldıramaz. Adrasan’ın geleceği, bir avuç insanın şikayetlerine değil; binlerce kişinin ortak aklına bağlı.

Unutulmamalı ki; imar sorunu, yangın tüpü eksikliği veya ruhsat problemi bir gecede çözülmez. Ama birlik içinde olunduğunda bu sorunlar en azından yönetilebilir hâle gelir. Aksi halde sezonlar böyle kapanır, misafirler başka koylara yönelir, biz yine bir sonraki bayrama umut bağlarız.

Ve evet, herkes şapkayı önüne koymalı. Nerede hata yaptım, bu çözümün neresindeyim diye kendine sormalı.

Yoksa çok geç olacak…

Son Söz:

Adrasan’da yaşanan kriz yalnızca esnafın ya da birkaç işletmenin meselesi değil; bu, Kumluca’nın prestiji, Antalya’nın turizm kalitesidir. Yerel yönetimler, Kaymakamlık, Belediye ve Antalya Büyükşehir Belediyesi bu sese kulak vermelidir. Bu yalnızca mühürlenen kapıların değil, yitirilen umutların da meselesidir. Bugün değilse ne zaman? El birliği, akıl birliği ve gönül birliği ile Adrasan’ı yeniden ayağa kaldırmalıyız.

Kalın sağlıcakla…