Geçen hafta sizlere Sözleşmeli Tarım doğru uygulanırsa ,küçük çiftçiye sağlayabileceği avantajları anlatmıştım.Bu hafta da Sözleşmeli tarımda karşılaşılabilecek dezavantajları kısaca başlıklandıracağım.En son bölümde de;çiftçimiz için olası sonuçlarını ana hatları ile bildireceğim.Sözleşmeli tarımda dikkat etmemiz gereken hususlar ve karşılaşabilecek olumsuzluklar:

1) Çiftçinin ürettiği her üründe yapılamaması.Ürünün sanayide kullanılabiliyor olması gerekir.Sanayiciye para kazandıran bir ürün mü?Herkes için Zinciri devam ettiren bir ürün mü?

2) Dayanıklı bir ürün olması gerekir. Örneğin raf ömrü kaç gün?

3) Üretim coğrafyanın neresinde? Torosların dağ köylerinde iki milyondan fazla insan sadece tarım ile geçimini sağlayabiliyor.Antalya Elmalı da 2000 mt rakımda tarım yapan bir köylü bu sözleşmeli tarımın lojistiğinin dışında kaldığında ne yapacak?Türkiye de 18.201 köy var bunların 600 ünde yapılan bir çalışma ancak pilot çalışma olarak kalır maalesef.

4) Fiyat Politikası. Sözleşmeli Tarım modelinin başarılı ya da başarısız olacağını belirleyen en önemli faktör fiyat.

A)Sabit Fiyatlı Sözleşmeler:Pazar riski alıcıda

B)Pazar fiyatı esasına dayanan sözleşmeler:Pazar riski üreticide

C)Üretim masrafları esasına dayanan sözleşmeler:Hasattan sonra üretim maliyetinin üstüne üretici kar payı konur.

D)Fiyatı belirli olmayan sözleşmeler:Maalesef çiftçimizin sözleşme alışkanlığı ve kullanımı yetersizliğinden boşluklar doldurulabilinir.Küçük aile çiftçileri şirketlerle bu sözleşmeleri yaparken gönüllü kuruluşlardan ,gönüllü bilirkişiler,avukatlar aile çiftçilerine destek vermelidir.Ziraat odaları bununla ilgili çiftçi eğitim seminerleri yapmalıdırlar.

5) Monopol Piyasa.Tek ya da iki alıcının olması.Örneğin ;şeker pancarı için PANKOBİRLİK VE Şeker Fabrikaları AŞ.nin olması gibi.Sanayi domatesinde ise alıcı işletme seçeneği artıyor.Monopol Piyasa fiyatı da aşağıda tutmaktadır.

6) Özel sektörün tohum üretimindeki rolünün artması için;TİGEM sözleşmeli tohum üretim alanlarını kademeli olarak daraltmıştır.Diğer taraftan örneğin devlete bağlı kurumların (Sera aş,Türk Şeker gibi) özel sektörle rekabete girmesi de; tüccar ve sanayicilerce de devletin piyasaya müdahalesi olarak algılanabilir.

7) 1996 yılına kadar sözleşmeli tarım modelinin hukuki durumu Borçlar kanunu hükümlerine göre yapılıyordu.Yeni düzenlemeler ile;a)Üreticinin aldığı tarımsal krediye alıcının kefil olması kaldırıldı.

b)Üreticinin üretim süresince üretim yapılan yerde oturma zorunluluğu kaldırılmış ama;üretime katılma zorunluluğu getirilmiştir.

8) Üretim süreci üstündeki kararlarda Alıcı söz sahibidir.Üretici ürettiği ürünün sahibi değildir.Üretici alıcı firmanın teknik personelince yönlendirilir.(Tohum,ilaç,vb.)

9) Çiftçimizin sözleşme okur yazarlığı ile ilgili olan bir kısımda şudur ki,üretici kaliteyi sağlamak zorundadır.Kuraklık,doğal nedenler,herhangi bir olumsuz durumda tek karar verici,ürünü alıp almamada şirkettir.Çiftçi kendini koruyabilecek şartları sözleşmede oluşturamazsa sonuç kendisi için hüsran olacaktır.

10) Şirketlerin sürdürülebilirliği, küçük çiftçinin gereksinimlerinin önüne geçmektedir.Üretici sadece basit mülkiyet haklarına sahiptir.Buradaki denge unsuru olarak Tarım Bakanlığı, küçük çiftçinin de sürekliliğini gözetmelidir.

11) Toprak zamanla ilaç ve gübre kullanımı ile yorulduğunda,şirket başka bir bölgeye kayabilecektir.

12) Alıcı Şirketler büyük çiftçilere öncelik vermekte.Bu da bu büyük çiftçilerin komşuları, küçük çiftçilerin zayıf pazarları nedeniyle çiftçiliği bırakmasına neden olabilmektedir.Tam anlamıyla kaş yaparken göz çıkarmak deyiminin bir anlatımı gerçekleşebilir.O yüzden küçük çiftçilere desteklerde öncelik sağlanmalı.Örneğin Tarsim sigortasındaki %50 destek ,DİTAP a kayıt olan ve sözleşmeli tarım yapan küçük çiftçide %75 e çıkarılmalıdır.

13) Yapılan sözleşme gereği ;üretimde kullanılacak girdiler(Tohum,fide,gübre vb) küçük çiftçiye sözleşmeli tarımın cazip hale getirilmesi için,alıcı tarafından çiftçiye,piyasadaki peşin fiyattan sağlanmalıdır.Yani hasat sonu geldiğinde ürün bedelinden faizsiz olarak mahsup edilmelidir.

14) Tarımda çalışan kadın çiftçilerimizin,tarımı bırakması durumunda ekonominin dışında,toplumun sosyolojik bütünlüğü de bozulmaktadır.Şehirlerin yeni işsizleri eski küçük çiftçiler olabilir.

15) Pazarlanabilen ürünler sözleşmeli tarımda önceliklidir.Ürün çeşitliliği değil karlılığı ön plandadır.

Benim düşüncelerimce; Tüm bu avantajlar ve dezavantajların sonrasında, çiftçimiz için ,olası durumlar şu şekilde yaşanabilir:

-Her iki taraf içinde,alıcı ve satıcı içinde cayma konusu çok iyi düzenlenmeli.Sözleşme çok iyi olmalı.Sözleşme kültürü gönüllü kuruluşlarla ve ziraat odalarınca eğitim verilerek oturtulmalı.10 kuruş daha fazla kazanma imkanı bulan taraf bu işten cayabilir.Görüşmelerine bizzat katıldığım kurumlarda bile bu rekabet var.Caymayı önleyici bir mekanızma konulmalı her iki taraf içinde.Alıcı ve satıcı belli bir miktar depozito yatırabilir,cayma olursa depozito miktarı yanar.

-Geçen haftaki yazımda,çiftçimiz sözleşme yapacağı kurumun ; alt yapısını,kurucularını,sermaye yapısını,sahadaki koordinasyon kabiliyetlerini ve güvence yapısını da incelemeli.Bu kurumları birbirleri ile karşılaştırmalıdır demiştim.Tam da bu konuda,çiftçimiz en çok problemi ,sözleşmelere imza atan taşeron firmalarca yaşıyor.Bu konuda Hakkını arayamayan çiftçiler sık sık kamuoyunda gündeme geliyor.Sözleşmenin kim ile yapıldığına dikkat!!

-Büyük şehirlerimizde değil ,kırsal mahallerimizde,küçük çiftçimizin olduğu köylerde,üretici aleyhine marketlerin perakende fiyatlarında, fiyat oluşumları yaşanırsa eğer.Büyük Market zincirlerinin İl ve ilçelerde değil ama ,köylerde(Kırsal Mahallelerde) sayılarına belli bir kota konabilir.Gerektiğinde bu süpermarket zincirlerine küçük çiftçiyi ezdirmeyecek, yaptırımları olan bir mekanizma kurulmalı.

-Bu Sözleşmeli Tarım sisteminin oturabilmesi için küçük aile çiftçileri ,taraflarca ortak belirlenecek bir sürece,vergilerden muaf tutulmalıdır.

-Tüm bu süreçte yine kaş yaparken göz çıkarmamak için;normal üreticiyi mağdur etmeden,sözleşmeli üreticiyi büyütecek dengeli bir destekleme yapılmalıdır.

-Son olarak tüm bu teknik detayların dışında şunu da söylemeden geçemeyeceğim.Dünya tarihinde tarımın doğduğu topraklar ,yaşadığımız bu topraklardır.Bu toprakların,Anadolu’nun insanları bu toprakların medeniyetleriyle yoğrularak bugüne gelmişler.Bilgelikleri,sebatkarlıkları ve sabırları da oradan gelir.Geçirdiğimiz bir yıllık pandemi sürecine dönüp baktığımızda;örneğin domates ürününden bu bir yıllık süreçte, sektördeki çalışanlar hep beraber para kazandı.Çiftçi,Tüketici ,Aracılar,Marketler bu dönemde canla başla,tüm risklere rağmen üretime devam ederek taşın altına elini soktular.Burada sözleşmeli tarımı anlatırken sadece hukuki kurallar bağlamında sınırlı kalmadan elimizi vicdanımıza da koymalıyız.Tüm bu üretim süreci sonunda ,tüm bu paydaşlar arasından küçük çiftçi üretimden çekilir ve yerini büyük ölçekli şirketlere bırakırsa bu her şeyiyle yasal bir sonuç olabilir ama helal değildir.Çünkü; her yasal hak helal değildir ve olamaz.Alev Alatlı Hocanın da dediği gibi;iflas eden kardeşinizin haraç-mezat satılığa çıkarılan tarlasını satın almanız yasal hakkınız olabilir ama helal değildir. Aslolan,hakkın helal edilmesi ve helalleşmek olmalıdır.Helalleşmeyi ,mahkemede dava kazanmaktan daha üstün bir mertebeye getirebildiğimiz zaman;

Yasaların tanıdığı haklardan,insanlık ve Allah adına feragat etmenin garipsenmediği bir dünyada yaşıyor olacağız.

Saygılarımla...

Barış AYDOĞDU