Geçen haftaki yazımda, dünya tarımının %75 inin aile işletmelerinden oluştuğunu belirtmiştim.Tüm dünyadaki küçük aile çiftçilerinin ortak ve kendine has yöresel sorunları var.Ortak sorunlarının başında;

-Girdi maliyetlerindeki artış

-Plansız üretim

-Pazarlama kabiliyeti

-Gıdanın kontrolünün çiftçilerden endüstriyel tarıma geçmesi.Başlıkları var.

Tüm dünyadaki tarım bakanlıkları küçük aile işletmelerinin sürekliliği ve çok uluslu şirketler karşısında ezilmemeleri için önlemler almaya çalışıyor.Bu önlemlerden farklı bir bakış açısına sahip olanını anlatacağım.Kıssadan hisse çıkarmak istenirse.Ağaç yaşken eğilir deyişiyle ,çiftçiliğin önemini bilen ülkeler,tarım ile ilgili konuları,hikayelerle çocuklara anlatıyor.

“ABD ve İngiltere’de ilkokul çocuklarına okutulan Rus kökenli bir halk masalı var,

‘Kırmızı İbikli Küçük Tavuk’. Hatta çoğunuzun da bildiği gibi aynı adla çocuk kitabı da var.

Kırmızı ibikli küçük tavuk, gezinirken buğday tanesi bulur, o buğdayı tarlaya ekebilmek için çiftlikteki öbür hayvanlardan yardım ister, hiçbiri yardım etmez, kırmızı ibikli küçük tavuk mecburen iş başa düştü der, kendisi eker, kendisi büyütür, kendisi hasat eder, kendisi değirmene taşır, kendisi un yapar, neticede ekmek yapar. Mis gibi ekmek kokusu etrafa yayılır. Kırmızı ibikli küçük tavuk “beraber yiyelim mi?” diye sorar.

O hiç yardım etmeyen öbür hayvanların ağzı sulanır, “eveeeet yiyelim” derler.

Kırmızı ibikli küçük tavuk acı acı gülümser, “yok öyle yağma” der, bir lokma bile vermez.

Bu masalı okuyan Amerikalı, İngiliz ve Rus çocuklar kıssadan hisse çıkarırlar, ders alırlar.

Çalışmayana, üretmeyene, karnını doyurmak için başkasından medet umana bu dünyada ekmek olmadığını kavrarlar.

Herkes çocuk değil tabii.

Büyüklerin de okuması için bu masalın bir de başka versiyonu yazılmış.

Küreselleşme karşıtı aktivistler tarafından revize edilmiş, UNICEF’in sitesinde yayınlanmış…

Büyükler ve yöneticiler de anlasın diye!

Kırmızı ibikli küçük tavuk, gezinirken buğday tanesi bulur, o buğdayı tarlaya ekebilmek için çiftlikteki öbür hayvanlardan yardım ister.

Ördek, “sen buğdayı filan boş ver, sana kahve tohumu satayım, acayip para kazanırsın, istediğin kadar buğday alırsın” der.

Domuz, “sen buğday yerine kahve ek, nasıl satarım diye merak etme, ben senin adına pazarlarım” diye seslenir.

Fare, iyice cesaretlendirir, “buğdayla uğraşma, kahve ekebilmen için istediğin kadar borç vereyim, ufak ufak ödersin” diye akıl verir.

Kırmızı ibikli küçük tavuğun aklına yatar.

“Kahve üretiminden anlamam ki, nasıl yapacağım” diye sorar

Ördek, “sana gübre satayım, çok çabuk büyür” der.

Domuz, “böceklerden korumak için ilaç satayım” diye seslenir.

Fare, gene finansal açıdan yaklaşır, “gübre ve ilaç alabilmen için sana istediğin kadar borç vereyim, ufak ufak ödersin” diye akıl verir.

Neticede hasat vakti gelir. Kırmızı ibikli küçük tavuk “şimdi ben ne yapacağım bu kahveyi” diye sorar.

Ördek, “paketlemek için benim fabrikama getirebilirsin” diye akıl verir.

Domuz, “kusura bakma, herkes kahve ekti, fiyatlar acayip düştü, senin kahve beş para etmez” diye seslenir.

Fare ise, “borcunu öde artık” der!

Kırmızı ibikli küçük tavuk, ibiğini kaptırdığını fark edince…

“Aç kaldım, ekmek verecek yok mu” diye ağlar.

Ördek, “ekmek kolay da, alacak paran var mı” diye sorar.

Domuz, “herkes kahve ekti, buğday karaborsaya düştü, kusura bakma istersen ekmek yapman için sana ithal buğday tohumu satayım” der.

Fare ise avukatıyla gelir, “borcuna karşılık tarlanı haczetmek zorundayım, uslu tavuk olursan artık benim olan tarlamda yevmiyeyle çalışıp buğday yetiştirmene izin veririm” diye akıl verir.

Şimdilerde maalesef kırmızı ibikli küçük tavuk, eskiden kendisine ait olan tarlada, ırgat olarak çalışıyormuş.

Yevmiyeyi almaya gittiğinde ördek, domuz ve farenin aslında senelerdir ayni şirketin ortağı olduklarını öğrenmiş.

Böyledir bu işler.

Dünyanın en bereketli topraklarına sahip olan, kendi kendine yeten, ayni anda dört mevsimi yaşayan toprakları olan, mucizevi

ülkeler bile çiftçilerini korumalı,aile işletmelerini desteklemeli ki, bir tarım ülkesini kırmızı ibikli küçük tavuğa çeviremesinler…”

Barış AYDOĞDU