“İmam Krizi, Adalet Krizi ve Helal–Haram Meselesi!”
Kumluca’nın Kavakköy Mahallesinde bugünlerde sessiz ama derin bir kriz yaşanıyor.
Bu kriz, sadece bir imam meselesi değil…
Bu kriz, adaletin toplumun en küçük kurumlarında bile nasıl örselendiğinin acı bir göstergesi.
Kavakköy Muhtarı Ömer Bayram, azalar ve mahalle halkı…
Hepsinin ortak derdi tek bir cümlede toplanıyor:
“İmamımız görevini yapmıyor ve cemaat küstü.”
Muhtar Ömer Bayram ve mahalle azaları, hem CİMER’e hem de Kumluca İlçe Müftülüğüne resmi dilekçeler yazdı.
Sebep?
Kavakköy Camii’ne görevlendirilen imam M.E.’nin görevini aksatması, vakitlere riayet etmemesi ve cemaatle uyum sağlayamaması.
Cemaatin sabrı tükendi, şikâyet dilekçeleri üst üste gitti…
CİMER’e 20 Mayıs 2025’te gönderilen dilekçede şunlar yazılı:
* Ramazan ayında mukabele yapılmadı.
* Vakit namazlarında imam çoğu zaman görevde değildi.
* Mahalle sakinleriyle uyum sağlanamadı.
* Eski imam Mehmet Ateş tarafından uyarıldığı hâlde görev ihlalleri devam etti.
* Cemaat dağılmaya ve camiden uzaklaşmaya başladı.
Dilekçeyi Muhtar Ömer Bayram ve azalar; Hakan İnce, Emre Topuz, Merve Karakaya ve Kadir Alp imzaladı.
Her satırı feryat, her cümlesi çare arayışı…
Ardından Müftülüğe yeni bir başvuru daha yapıldı.
Bu dilekçede daha da çarpıcı bir detay var:
İmam M.E.’ye müftülük tarafından 28.08.2025’te uyarı cezası verilmiş, 19.09.2025’te tebliğ edilmiş.
Ama uyarıya rağmen görev ihlali devam etmiş.
Hatta Muhtar, 30 ve 31 Ekim 2025 tarihlerindeki üç farklı vakitte imamın görevde olmadığını video kaydıyla müftülüğe sunmuş.
Ne izin var, ne mazeret…
Ama ortada olan bir şey var: Görev ihlali.
Müftülük Soruşturuyor, Ceza Veriyor… Sonra Ne Oluyorsa Oluyor!
İlçe Müftülüğü bu ihlaller üzerine soruşturma açtı, uyarı cezası verdi ve imamın Finike Ernez Camii’ne tayinini çıkardı.
Her şey buraya kadar normal.
Peki sonra?
“Yukarıdan gelen talimatla” iddialara göre hem uyarı cezası iptal edildi hem tayin kaldırıldı.
Nasıl mı?
İmamın babasının “bakan tanıdığı” olduğu iddiası dolaşıyor.
Eğer iddialar doğruysa;
Görevini yapmayan ödüllendirilmiş, cemaati mağdur eden korunmuş, halkın hakkı hiçe sayılmış demektir.
Ben bunları görünce şaşırdım mı?
Hayır.
Çünkü bu ilçede daha önce bir belediye başkan adayı, üniversite okurken atandığı camii de görev yapmadan üç yıl boyunca haksız maaş aldığını ilk ben yazmıştım.
Buna rağmen aday gösterildi, halk gerçekleri gördü ve sonrasında seçimi kaybetti. Sonra müdürlük görevi verilerek ödüllendirildi.
Bu anlayış devam ettikçe dün yaşananla bugün yaşanan arasında hiçbir fark olmayacak.
Bugünün En Büyük Sorunu: İmamlığın Ruhunu Kaybetmesi…
Burada çok önemli bir noktaya parantez açmak istiyorum…
Benim eleştirim görevini layıkıyla yapan, mahallesine sahip çıkan, cemaatine rehberlik eden imam kardeşlerimize değildir.
Hatta Kumluca’da işini hakkaniyetle yapan, gece gündüz mahallelinin derdiyle dertlenen çok sayıda imamımız var.
Onlardan Allah razı olsun.
Eleştirim; görevini aksatıp korunanlara, cemaatinin güvenini boşa çıkaranlara, sistemin zaaflarını kendi menfaatine kullananlara…
Yoksa imamlık, bu memleketin en kıymetli, en ulvi görevlerinden biridir.
Şu da bir gerçek:
Teknoloji geliştikçe, merkezi sistem ezanlar arttıkça imamların bir kısmında ciddi bir tembellik oluştu.
Eskiden cami avlusunda ezan sesini duyurmak imamın sorumluluğuydu; şimdi merkezi sistemden bir tuşa basılıyor, ezan tek bir noktadan okunuyor.
Bu kolaylık, görevi hafife alanlarda bir gevşeme yarattı.
İkinci mesele…
Bugün imamların maaşları, lojmanları geçmişe kıyasla çok daha iyi durumda.
Bu imkân kötü mü? Elbette hayır.
Ama sorun şu:
Bazı imamlar artık araba alıp satıyor, müteahhitlik yapıyor, arazi alıp kiraya veriyor, çiftçilik yapıyor, ticarete yöneliyor…
Diyanet personeli olduklarını unutup memurluğu “yan iş” gibi görenler var.
Peki bu neye sebep oluyor?
* Kendi asli görevlerine odaklanamıyorlar.
* Cemaatlerinin hâlini bilmiyorlar.
* Mahallede kim dertli, kim hasta, kim işsiz, kim aç yatıyor habersizler.
Ve üçüncüsü…
* Eskiden mahalle imamı mahallenin hem manevi rehberi hem sosyal denge unsuruydu.
* Hangi evde huzursuzluk var bilirdi.
* Karı-koca arasında bir küslük varsa çözerdi.
* Hangi çocuk aç yatıyor öğrenir, Cuma günü cemaatle yardım organize ederdi.
* Gençlerin kötü yola düşmemesi için kapı kapı dolaşırdı.
İmam sadece namaz kıldıran değil, mahallenin nabzını tutan kişiydi.
Bugün bu gelenek maalesef birçok yerde yok oldu.
Cami ile cemaat arasındaki bağ zayıfladı, imamlık sadece “vakit geldi, namaz kıldır, kapıyı kilitle, eve git” düzeyine indi.
İşte Kavakköy’de yaşanan kriz de bu tabloyu doğruluyor:
İmam camiyi bilmiyor, cemaat imamı istemiyor.
Bu karmaşanın nedeni sadece bireysel bir davranış değil;
imamlığın sosyal fonksiyonlarının, toplumdaki yerinin ve sorumluluğunun unutulmasıdır.
“Her yasal hak helal değildir.”
Alev Alatlı’nın bir sözü bu duruma cuk oturuyor:
“Her yasal hak helâl değildir.
Yasaların tanıdığı haklardan insanlık adına feragat etmeyi bilmek gerekir.”
Bugün Kavakköy’de imamlık yapan M.E. belki mevzuata göre bir yol bulmuştur, belki makamlar tarafından korunmuştur, belki cezalar iptal edilmiştir…
Ama helal olmuş mudur?
Cemaati küstürmek helal midir?
Görev saatinde görev yerinde olmamak helal midir?
Milletin manevi önderliğini üstlenip, sonra sorumluluğu terk etmek helal midir?
Üstelik bunları yapanı ödüllendirmek helal midir?
İmamlık, maaşın değil, makamın ağırlığıyla yürütülür.
Makamı taşıyamayanı makam değil, halk taşır.
Bugün Kavakköy’de yaşanan bu tablo sadece bir imam sorunu değil;
bir adalet, bir ahlak, bir vicdan sorunudur.
Son Söz…
Bu toplumun en büyük gücü, adalete ve helale verdiği değerdir.
Bu değer sarsılırsa, caminin kapısı açık olsa da cemaat dağılır.
Kavakköy halkının talebi nettir:
Görevini yapmayan imam görev yerinde tutulamaz!
Kuran'ın emirlerini öğreten birinin önce adaletin, sonra helalin gereğini bilmesi gerekir.
Yetkililere sesleniyorum:
Bu yanlıştan dönün.
Kimsenin Ankara’dan gelen telefonlara, “yukarıdan” gelen talimatlara boyun eğmek zorunda olmadığı bir adalet gerekiyor bize.
Kavakköy’ün, Kumluca’nın, bu milletin hakkı yenmesin.
Kalın sağlıcakla…