Batı Antalya: Finike, Kumluca, Elmalı, Demre, Kaş tarımın kalbi…

Türkiye’nin en kaliteli sebzesi, en sağlıklı ürünü bu topraklardan çıkıyor. Öyle ki Kumluca’dan dünyaya ihracat yapılırken; modern seralarımız, soğuk hava depolarımız, işleme tesislerimiz dünya standardında gösteriliyor.

Ama neye yarıyor?

Üretim var, kalite var, emek var…

Fiyat? Dipte.

Bu sezon ürün fiyatları geçen yılın neredeyse yarısına düşmüş durumda. Çiftçi maliyetinin altında üretim yapıyor. Yandım Allah dememek için zor tutuyor kendini.

Neden?

Çünkü Ekim-Kasım ayları mevsim normallerinin çok üzerinde seyretti.

Sıcaklıklar düşmedi, kırağı olmadı, hastalık azaldı…

Sonuç? Verim patladı, fiyat çöktü.

Esnaf ziyaretlerimde birçok çiftçiyle konuştum. Bir üretici geçen yıl ilk hasatta 350 kilo biber topladığını, bu yıl ise aynı tarihte 3.000 kilo topladığını söyledi. Bu tek örnek bile tabloyu özetliyor.

Yaylalarda bile üretim devam ediyor. Hâl böyle olunca piyasa ürünle doldu, fiyat tabana çakıldı.

Evet, normal şartlarda “bol ürün” çiftçiyi mutlu eder…

Ama maliyetler her gün artarken bu fiyatlar çiftçiyi memnun etmez, edemez!

Türkiye’nin Bir Tarım Politikası Yok!

Acı ama gerçek…

Türkiye’de planlı, kapsamlı, bilimsel bir tarım politikası hâlâ yok.

Toprak analizi yok…

Ürün planlaması yok…

Herkes “Bu yıl ne para ettiyse seneye onu dikelim” mantığında.

Sonuç?

Her yerde, her üründen, kontrolsüz bir üretim.

Bir diğer büyük sorun:

Türkiye’nin her yerine sera kuruluyor.

Van’a, Afyon’a, dağın yamacına, tarlaya, ovaya… Her yere!

Tarla ürünü yetişecek yere sera kurmak, doğanın dengesini bozuyor. Yer altı sularını çekiyor, yaylaları ısıtıyor, iklimi değiştiriyor.

Sonra ne oluyor?

Hastalık artıyor, verim dengesizleşiyor, fiyatlar çöküyor.

Ve en önemlisi:

Biz artık sadece kendi üretimimizle değil, kendi kurduğumuz seraların rekabetiyle de karşı karşıyayız.

Rusya’da…

Azerbaycan’da…

Özbekistan’da…

Türkmenistan’da…

Türk müteahhitlerimiz modern seralar yapıyor.

Üstelik bu ülkeler üretimi teşvik etmek için üreticiye 49 yıllığına ücretsiz arazi veriyor!

Bu tablo “Türkiye tarımda küme düşüyor” dedirtiyor.

Çözüm Ne? Tek Kelimeyle: SİSTEM!

Bu ülkenin tarımını düzlüğe çıkaracak şey günü birlik pansuman değil, sistem kurmaktır.

İşte yapılması gerekenler:

1) Yerli tohum politikasına geçilmeli

Dışarıdan alınan GDO’lu, şirket tekeline mahkûm tohumlar çiftçiyi bağımlı hâle getiriyor.

Bu tohumların ilacından gübresine kadar hepsi aynı şirketin elinde.

Kontrol bizde değil.

Yerli tohum üretimi ve çeşitliliği şarttır.

2) Toprak analizleri yapılmalı, ürün bölgeleri belirlenmeli

Hangi ürün hangi bölgede en kaliteli yetişiyorsa devlet bunu belirlemeli.

Sel riski, hava durumu, verim haritaları, toprak PH değerleri…

Hepsi bilimsel olarak modellenmeli.

“Her yerde her şey yetişsin” mantığı ülkeyi ürün çöplüğüne çevirdi.

3) Çiftçi kooperatifleşmesi teşvik edilmeli

Dünyanın en iyi tarım ülkeleri ne yapıyor?

Hollanda, İspanya, İtalya…

Hepsinin ortak noktası kooperatif sistemi.

Kooperatif nedir?

• Çiftçi ürününü getirir.

• Paketleme, ayıklama, sınıflandırma yapılır.

• İhracatlık ayrılır.

• İç piyasa ayrılır.

• Kalan ürün kurutma, salça, meyve suyu olur.

• Atık kısımlar gübre olur.

• Maliyetler düşer, kâr çiftçiye döner.

Traktör bile herkesin almasına gerek yok.

Kooperatif bünyesinde makine havuzu olur.

Girdi maliyetleri düşer, verim artar, sistem işler.

Tarım Bakanlığı’na Çağrımdır

Tarım günü kurtararak yönetilmez.

Bir gün biberi översin, bir gün domatesi desteklersin…

Bir gün gübre indirimi yaparsın, bir gün mazot desteği…

Bunlar pansuman.

Yaranın kendisine değil, kanamasına mendil basmak.

Türkiye’nin tarımı için acil olarak:

✔ Bilimsel planlama

✔ Ürün deseni

✔ Üretim haritaları

✔ Kooperatifleşme

✔ Yerli tohum

✔ Soğuk zincir ve ihracat stratejisi

zorunluluktur.

Bugün hal fiyatlarına baktığınızda tablo ortada:

Bu fiyatlar çiftçiyi dibe götürür.

Çiftçi batarsa, raflar boş kalmaz belki ama ülke dışa bağımlı olur.

Gıda, ulusal güvenlik meselesidir.

Son söz:

Biz bu toprağın çocuğuyuz.

Bu toprakta üreteni yaşatmazsak geleceğimizi kaybederiz.

Kalın sağlıcakla…