Günaydın Ulusal Medya.Ulusal medyamızın kısır siyasi kavgaları rating unsuru olarak görüp/gördürüp, saatlerce ,aynı kişileri yıllardır nasıl tartıştırdığını canlı canlı izliyoruz.
Gündemi belirleme savaşı ilk defa medya tekellerinden çıkmak zorunda kaldı.Yeni normal;salgın hastalıklar,iklim krizi ve savaş olunca
Tarım gündemin birinci sırasına oturdu.Oysa Anadolu ve yerel medyada tarım zaten ezelden beri birinci sıradaydı.
Peki bizim bu şehir aydınlarımızın ;uzay mekiğinden ayrılan roket gibi başka dünyaları tartışma hevesi nereden geliyor?Oysa ki Yaşar Kemal’iyle,Fikret Otyam ı ,Nazım Hikmet i ,Necip Fazıl’ı ile sanat da ,Anadolu’dan kopmamıştı bu topraklarda.Şimdiki Tv lerde siyaset tartışanların çoğunun da babası ya da dedesi çiftçi değil miydi?Soma’da Hep beraber yaşadığımız acı çelişki;ölen 301 madencimizin aslında hepsinin çiftçi çocuğu olduğu ama ,tütünü,hayvancılığı ,bırakmak zorunda kalınıp ,madene inmeleri hepimizin hikayesinin özeti değil mi?
Tabiki burada yiğidi öldür,hakkını ver demişler.Örneğin ulusal medyadan Ahmet Hakan Bey bu hafta Hürriyet deki yazısında ;yıllardır,Kumluca’daki, Finike’deki,Demre’deki Çiftçilerimizin,gazetecilerimizin anlattığı konuları özetlemiş.Şöyle diyor;
“Acı gerçek yüzümüze çarptı.Yeryüzünün şu anda en stratejik alanı tarımdır.Ne enerji ne savunma illede tarım,illede tarım.Bizim derhal tarımda kendi kendine yetinebilen bir ülke olmamız,hatta bir tahıl ambarına dönüşmemiz şart.Üretim seferberliği başlatılmalı,tarım konusu milli beka konusu haline getirilmeli”.Ahmet Hakan Bey’e evet ama yetmez diyorum.Ulusal medya da Tarım konusunu kendi yayınlarında sürekli başa tutturabilmeli.Ayda bir Anadolu’dan yerel basına da söz hakkı tanınmalı.Yoksa tarım ve çiftçi,sadece savaşlarda ve salgınlarda hatırlanacak.
Çiftçi çocukları barış zamanının;salgınında da,afetinde de üretmeye devam edip her zaman en sağlam duruşunu göstermiştir .Savaş zamanında da yine en önde cepheden cepheye koşan en hazır asker onlar olmuştur.
Ben de sizlere uzun bir süredir bu köşeden Tarım bakanlığının Dış İşleri bakanlığı kadar stratejik görülmesi gerektiğini,apolitik olunmasını ve bakanlığın ortalama iki yılda bir değişmemesi gerektiğini yazıyorum .Çünkü başlayan projeler yarım kalıyor, yeni bakan eski kadroları kendi kadroları İle değiştiriyor.Sil baştan başlıyoruz hepberaber.
Bunun yanında;tarım ile ilgili bir eleştiri olduğunda ya da tarım Sektörümüzün bir başarısı olduğunda da ,birileri kendine görev çıkartıp ,savunmaya ya da taarruza geçiyor.Tarım konusunu siyasi zemine çekmeye çalışanlar çiftçiye zarar veriyor.Küçük üreticinin acil bekleyen çözümleri siyasete kurban ediliyor.Çünkü;
Türkiye’de siyasete güvensizlik oranı arttı.
Bekir Ağırdır’ın araştırmasına göre,şu anki güven ortamı,2002 öncesi yaşanan 99 depremi,28 Şubat muhtırası ve ekonomik krizin yaşandığı dönemdeki ile aynı seviyede.Vatandaş herhangi bir parti liderinin ,seçilmiş bir kurulu Ya da üyeyi üyelikten atabileceğini görüyor.Siyaset de vatandaşın kendisine olan bu güvensizliğin farkındaki ittifak arayışları hiç olmadığı kadar arttı.
Bu güvensizlik ortamından en çok etkilenen de çiftçilerimiz.Yeni normal çiftçiye destek değil,çiftçiyi kurtarmak olmalı.Çiftçi ;destek sınırından çoktan düştü.O yüzden yaşadığımız bu yeni normalde,Türkiye’nin tarım politikası ;aslına dönmek ve Tarımı lokomotif olarak görmek olmalıdır.Yerel basının yıllardır,Ulusal medyanın şimdi dillendirdiği gibi;”Üretim seferberliği başlatılmalı,tarım konusu milli beka konusu haline getirilmeli “.
12 Mart 2022 de İstiklal Marşımızın kabulünün 101. Yılındayız.İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u ve İstiklal için canlarını feda eden tüm şehit ve gazilerimizi minnet ve şükranla anıyorum.
Ukrayna savaşını yaşadığımız şu günlerde,şu konuşmaları duymuşsunuzdur.Hepimiz söylemiş de olabiliriz.”Avrupa’nın göbeğinde böyle vahşet olur mu”?İnsanoğlu çabuk unutuyor.Oysaki bundan 100 yıl önce 2 büyük dünya savaşı,katliamlar,soykırımlar Avrupa da başladı.Otuz sene önce Avrupa’nın göbeğinde katledilen Bosnalılar değil miydi?İnsanlar gösterdikleri çifte standartı kolay unutmaya meyillidir .İlk insandan bu yana insanoğlu;çabuk unutuyor ve alışıyor.Ne ironiki Rus yazar Dostoyevski Suç ve Ceza da bunu dile getirmişti.”Önce biraz ağladılar,ama alıştılar şimdi.İnsanoğlu her şeye alışır.”Bir süre sonra savaş haberleri ikinci sıraya düşecek,önce gözümüzden sonra aklımızdan.Dünyanın bu çelişkisini 101 yıl önce Mehmet Akif bir dizede anlatabilmiş.
“Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar “.diyerek.Medeniyetin ölçüsünün sömürgecilik olmayan bir kültür hafızası olduğunu.Aslında bizim kültürümüzün ne kadar büyük ve kucaklayıcı olduğunu anlatabilmiş,küçük bir şiir mısrası gibi görünen, içine İstiklal ruhu katılmış dizelerinde.
Yüzyıl önceki bu başlangıç ruhunu,ilk defa yapıyormuş,ilk defa üretiyormuş gibi çiftçimizde uyandırmalıyız.Yüzümüz cumhuriyetin ilk günleri gibi olmalı.Ulusal ve yerel medyasıyla hep beraber.
Barış AYDOĞDU