Normal koşullarda kadınlarla erkeklerin her ortamda bir arada olmaları yaşamın doğal sonucudur. Eski Türklerin yaşam biçimlerine bakıldığında bu sözün ne kadar doğru olduğu görülecektir. Türk töresinde kadınlarla erkekler her ortamda yan yana, omuz omuza birlikte oldular, birlikte yaşam sürdüler.

İster kadınlar, ister erkekler olsun her varlık kendi yaratılış özelliğine göre başlı başına bir kişiliktir. Erkeğin değeri, erkeğin özgürlüğü neyse kadının değeri ve özgürlüğü de aynı şeydir.. Aralarında hiçbir fark yoktur.

Kadınlarla, erkekler demokratik ortamlarda, demokratik bir anlayış doğrultusunda yetiştirilirse aralarında birbirlerine karşı üstünlük kurma düşüncesi olmayacaktır.

Erkeklerin de kadınların da ayrı dünyaları olabilir. Her iki cins birbirlerinin dünyalarına girebilmeli, birbirlerini yakından tanıyabilmelidir. Birbirlerini tanıyanlar arasında uygarca ilişki geliştirmek kolay olacaktır. Hal böyle iken kadınlara ilişkin ürkütücü olaylar yaşanmaktadır. Şöyle ki:

İmam nikahıyla evlendirilen on bir yaşındaki kız çocuğunun sekiz aylık hamile olduğu ortaya çıktı. 14 yaşındaki kız çocuğu imam nikahlı eşi tarafından dövülerek koma halinde hastaneye getirildi. On yedi yaşında ise üç çocuğuyla ortada kaldı.

16 yaşında evlendirilen kız çocuğu işkence edilerek elleri bağlı olarak tuvalete getirilmiş olduğu görüldü. 15 yaşında evlendirilen, kamyonet kasasında yaşamaya mahkum edilen kız çocuğu intihar etti.

16 yaşında evlendirilen kız çocuğu yedinci kattan atlayarak intihar etti. On bir yaşında iken 40 yaşındaki yaşlı birisiyle evlendirilen kız çocuğu çocuk doğuramadığı için öldüresiye dayak atıldı. Kız çocuğu on iki yaşında evlendirildi. On üç yaşında anne oldu. On dört yaşında canına kıymak suretiyle yaşamına son verdi.

14 yaşındaki bir başka kız çocuğu 70 yaşında beş çocuklu birisine on bin lira para karşılığı verildi. Buna itiraz eden kız çocuğu “elimden bir şey gelse, ilk işim babamı değiştirmek olurdu” dedi.

Bu olaylar nelere bağlanabilir? Kız çocuklarına karşı acımasızca bu muameleyi reva görenler başka neler yapabilir? İnsafsızlığın belli bir sınırı yok mudur?

Kadınlara bakış açısı sakat olduğu için bu olaylar yaşanmaktadır. Bu olayların akılla, mantıkla bağdaşır yanı yoktur. BU olaylar edeple de bağdaşmaz. Oysa Gaygusuz Abdal “dört kitabın özü edeptir” diyor. Ahlak ölçülerindeki yetersizlik işi bu noktaya getirmiş olmalıdır.

Dinsel vecibelere sağlam esaslar getirmek amacıyla temeli Mustafa Kemal Atatürk tarafından atılan Rıfat Börekçi gibi din adamlarınca geliştirilen Diyanet İşleri Başkanlığı bulunmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı siyaset ve siyasi olaylar ilgilendirmemelidir. Diyanet işleri ahlak anlayışındaki bu gibi çarpıklıkların önüne nasıl geçebileceğinin yollarını aramalıdır.

Ayşe Sucu “dini ne beslerse, ona hizmet eder” adını taşıyan yazısında sözünü ettiği gibi “Din siyasetten besleniyorsa siyasete, paradan besleniyorsa paraya, ahlaktan besleniyorsa ahlaka hizmet eder” demektedir. Diyanet işlerinin yaptıklarına, çalışmalarına, yaklaşımlarına bakıldığında daha çok siyasete ve paraya öncelik verildiği görülecektir.

Oysa her bakımdan doğruluğa adalete ve adil olmaya ihtiyacımız vardır. Din, ahlak üretemez hala getirilirse insanlar üzerindeki etkisini yitirecektir. Diyanet İşleri ahlaktan beslenerek din işlerini yürütecek olursa sağlıklı bir toplum yaratmada payı olacaktır. Bunun için de insanlar arasında ayrım ve cinsiyet farkı gözetmeksizin her kesimden insanlara aynı derecede yakın olmalıdır.

Diyanet işleri her ortamda saygınlığını korumalıdır. Gerilik ve gericiliğe ortam hazırlanır kadınlara karşı bakış açısının çarpıklığı devam ettirilirse kadın cinayetlerinin sonu gelmeyecektir. Din işlerinin de akla ve bilime dayandırılması dinsel cehaleti büyük ölçüde ortadan kaldıracaktır.

Tutarlıkla din, gerçek yaşamda gerçek yerini bulacaktır. Gerçek yaşam safsatadan uzak yaşamaktır. Kadınların özgür olmadığı bir yaşam gerçek yaşam değildir. Gerçek yaşamın neresindeyiz? Kadınlarımız gerçek yaşamın neresinde? Aya gitmenin neresinde olduğumuz tartışılırken, kadınlarımızın da hayatın neresinde olduğu tartışılmalıdır. SEVGİLERİMLE…

Tel no: 0539 979 35 29

[email protected] Cafer Gündoğdu