Yaşam kalitesi ile yoksulluk arasında bir paralellik vardır. Yaşam kalitesi arttıkça yoksulluk azalır. Yaşam kalitesi istenilen belli bir düzeye ulaştığında yoksulluğun beli kırılmış olur.

Yoksulluk maddiyatsızlıktır. Yoksullluğun ilk belirtisi beslenme ihtiyacının karşılanmaması olarak karşımıza çıkar. Bunun en somut örneği açlıktır. Tok olanlar aç olanların halini anlamak istiyorsa zaman zaman empati yapmalıdır.

Tok olanlar aç olanların haline bakıp “aç olanlardan bana ne” deyip geçemezler. Eğer geçerlerse insanlığa karşı suç işlemiş olurlar. Doğal olarak vicdanen şurası unutulmamalıdır ki, aç ve açıkta olanları görmek, onlara yardımcı olmak insanlık görevidir.

Yoksulluğun olmaması için kişilerin önce bir işi, sonra da gereksinmelerine yetecek belli bir kazançlarının olması gereklidir. İçinde bulunduğumuz ekonomik koşullar ve koronavirüs süreci sosyal yaşamı alt-üst etmiştir. Elde avuçta ne varsa bitirmiş yok etmiştir.

Koronavirüs yoksulluk yaratmış, muhtaç olanların sayılarını arttırmıştır. İnsanlar yoksulda olsa ilk istekleri arasında insan yerine konulma arzularının olmasıdır. Yoksulluk yaşamın tümden bitmesi değildir. Yoksulluklarında kendilerine göre bir dünyaları olacaktır. Yoksullar gönülleri zengin, onurlarına düşkün olan insanlardır.

Yokluklar, yoksulluk yaratır. Yoksulluk insanlar arasında yardımlaşma olmadan bitirilemez. Yoksulluk bazı kişilerin insafına bırakılamaz. Koronavirüs öncesinde sürdürülen yaşam mutlu olmaya yakındı. Ekonomideki darlık ve covid-19 insanlarımızı mutsuzluğa sürüklemiştir. Nasıl sürüklemesin?

Uzun yıllardan beri ülkemizin üstünü kara duman sardı. Kara dumandan hiç kimse gözünü açamaz oldu. Kara duman her yerde. Alanlarda, yollarda, evlerin, apartmanların üstünde. Boğucu, kahredici koyu bir kara duman…

Kara duman yalnız bununla kalmıyordu. Cehaletin yol açtığı öfke, kin ve nefretin kol gezdiği kalleşlik, hainlik, kötülüklerin yaşandığı kapkara yoğun kara düşünceler de kara dumandan farksızdı. Bu kara düşüncelerin topluma yansımasıyla doğan toplumsal çöküşte olayın başka bir boyutu oluyordu.

Yoksulluk başa beladır. Fakat yoksulluğun sebebi ben değilim. Yoksul olmamak için elimden ne geliyorsa yaptım. Çalıştım, çabaladım, iş buldum, düzen kurdum. Kurduğum düzen salgın yüzünden bozuldu. Mağdur oldum. Yoksulluk geldi, kapıya dayandı. Berbat, sıkıntılı, çekilmez bir yoksulluk.

Acaba neye zordayım, niçin dardayım? İşsizlik yaratıldığı için, fabrikalar, kamusal kaynaklar satıldığı için zordayım. Üretim düştü, tüketim patladı, zorunlu ihtiyaçlarımızı zor karşılarken gösterişe, lükse yönelmeler oldu. Şatafat, lüks, gösteriş düşkünlüğü, kamusal kaynakların iyi kullanılamaması, kasaların boşalmasına sebep yarattı. Ortada ne plan kaldı, ne program. Yönetim ehliyetsiz ellerde, keyfe göre kullanılması ve kayırmaların doğmasından zordayım, dardayım…

Yoksulluk biraz da isteyerek yaratıldı. Siyaset yokluğa, yoksulluğa, dinsel sömürüye dayandırıldı. Bunlar üzerinden siyaset yapmak, yoksullara söz anlatmak, yoksulları yönetmek daha kolay olacaktır. Bilerek ve isteyerek böyle bir seçim yapıldı. Halktan yana olmayan varsılların gözetildiği bir sistem yaratıldı. Bunun için dardayım, zordayım…

Zorda ve darda olan yalnız ben değilim. Benimle birlikte sen de zorda ve dardasın. Zordan ve dardan kurtulabilmenin anahtarı sende yatıyor. Kurtuluş için bütün güç sendedir. Kanmadığını, kandırılamadığını anladığın gün darda ve zorda olmandan kurtulduğun gibi kara duman da seni sarmayacak, karanlıkta seni boğmayacaktır.

Atatürk’ün izinde, Atatürk aydınlığında aklını ve bilincini sonuna kadar en iyi şekilde kullandığın gün hak yerini bulacaktır.

SONSUZ SEVGİLERİMLE…

İletişim:

0539 979 35 29 Cafer GÜNDOĞDU

[email protected]