12 Eylül darbesini tam detaylı olarak hatırlamıyorum. O yıllarda çocuktum. İşin çocuk boyutuyla ilgileniyordum. 12 Eylül’e gelinceye kadar ki olayların neden nasıl ve oluş şekillerini yorumlayamıyorum. 12 Eylül’ün yaşanmasından sonraki yaşananları iyi hatırlıyorum.

1983 seçimlerini iyi hatırlıyorum. Seçim sonuçlarını alan ve sonuçların memnuniyetinden duyduğu rahatlıkla koltuğunda uyuya kalan Rahmetli Özal’ın gazetelerde çıkan fotoğraflarını net olarak hatırlıyorum.

Tabi her şey hikâye değil, her hükümetin yaşadığı ülkemiz adına olumlu ve olumsuz kesitler var. 

Bazılarının dediği gibi kim ne yapsın Türkiye’yi, kim uğraşsın diyebilirsiniz. Dünyada yaşanan olaylara ve ülkelerin yapısına baktığımda bende bazen öyle düşünüyorum.

Son zamanlarda PKK, PYD ve DAİŞ gibi örgütlerin olmadığını, bu örgütlerin basit bir yapılanma olmadığını görüyoruz. ABD yetkilileri PYD’ye silah verdiklerini, vermeye devam edeceklerini itiraf ediyor. Biz PKK ile falan savaşmıyoruz. Bizzat 7 düvelle yaşıyoruz. Bunları görünce “Hıııı işin boyutu başka” diyorum.

Rahmetli Özal’ı da rahat bırakmadılar. Faili meçhul cinayetler işlendi. Adnan Kahveci’nin hayatını kaybettiği trafik kazası. Gazeteciler, yazarlar daha kimleri, kimleri katlettiler. Bazı işleri aile içinden çözdüler. Bazı çevreler tarafından Özal’ı eşine zehirlettirildiği iddia ediliyor. Ne kadar doğruluk payı var Allah ve devletimiz biliyor. Özal’dan sonra da boş durmadılar. Hükümet içindeki bakanlar yolsuzluk yaptı, bizzat başbakan yolsuzluk yaptı. Bu ülke kumar masasında burnu kırılan başbakan gördü.

Ardından Tansu Çiller, Murat Karayalçın hükümetine yaşattıkları ekonomik krizler. İmzalanan 5 Nisan kararları..

Rahmetli Erbakan’a göz bile açtırmadılar. Rahmetli Ecevit’i kurmayları, kendi hükümetinde bakanlık yapan kişiler o hale getirdi.

Devlet Bahçeli’nin yolsuzluk yaptığına sanırım kimse inanmaz. Yapmamıştırda… Mesela dönemin MHP’li Bayındırlık ve İskan Bakanı Koray Aydın’ın şaibeli işleri Bahçeli’ye ve MHP’ye zarar vermiştir.

Bugüne gelince 15 yıldan beri Ak Parti Hükümetleri de rahat bırakılmamıştır. Çocuklarımız hariç 15 yıldan beri yaşananları herkes görmektedir. Birkaç değil çok sayıda yaşatılan olayla ve sıkıntılarla hükümetin önü kesilmiştir. İşte bu ön kesme ülkenin önünün kesilmesidir. Uyanık olmaz, hep birlikte mücadele etmezsek daha neler neler yapacaklar. Adamlar boş durmuyor. Durmazlar çünkü “Düşman uyumaz” 

Tüm olumsuzlukları silmek için tek başına dünyaya meydan okuyan bir liderimiz var. Onunda yalnız kaldığını hissediyorum. Sırf ona destek olmak için tüm ahlaksızlıkları, vurdumduymazlıkları yazmaya karar verdim. 

İlçemizdeki bazı olayları bu yüzden eleştiriyoruz. Biz ilçemizde, bölgemizde huzuru asayişi sağlayamazsak ülkenin huzurunu nasıl sağlayacağız. Güneydoğu’da tüm güvenlik kuvvetlerimiz her an can havliyle bu millete zarar gelmemesi için çarpışıyorsa bize Antalya’nın batısında uyku haramdır. Güvenlik kuvvetlerimiz bunu düşünüyor mu?

Hangi vatandaşımız gecenin ilerleyen saatlerinde, sabahın erken saatinde ellerini açıp, “Allah’ım ordumuzu, yurdumuzu düşmanlardan koru, milletimizin bütünlüğüne, vatanımıza göz diken düşmanlara fırsat verme” diye dua ediyor. Belli kişiler. Onlarında duaları olmasa halimiz nicedir.

15 Temmuz’dan sonra yaklaşık 1 ay sokaklar sakindi. İnsanlar hal ve hareketlerine dikkat ediyordu. Çünkü analar-babalar çocuklarına tembih ediyordu, “Oğlum, sokakta-caddede insanları rahatsız etmeyin, ortalık karışık çarşıya çok çıkmayın” diyordu. 

Şimdi Yüce Allah’ın takdiri ile olaylar yatıştı. Milletimiz biraz huzur buldu. Gençler sokaklarda, bazıları zibidilik yapmaya başladı. Gelin biraz şuurlu olalım. İyi nesiller yetiştirelim. İnançlı, vatanına, milletine saygılı ve bağlı nesiller yetiştirelim.