Kumluca’da seracılığın başladığı 70’li yılları hatırlayanlardanım. İşlenebilir özellikteki arazilerde portakal bahçeleri çoktan yetişmişti o yıllarda. Seralar da ilk olarak portakal ağaçları sökülerek kurulmaya başlamıştı.Maden direği dediğimiz işlenmemiş (mertek) çam torularından beşik çatı olarak kurulmaya başlandı ilk önce. Uçları baltayla düzülen ve çürümesin diye yakılan direkler kazılan çukurlara elle çakılarak dikilirdi toprağa. Herkes kendi fidesini kendisi yetiştirirdi. Şeker ve nitrat gübrelerini bilirdik yalnızca. Daha çok kendi beslediğimiz hayvanların gübreleri kullanılırdı.
O yıllar Kumluca için önemli bir tarımsal dönüşüm yıllarıydı. Kurulan seralar bir yılda yapılan masrafı karşılar kazanca geçilirdi. O zamanlar TC Ziraat Bankası çok uygun kredilerle cam seraların kurulmasını desteklerdi. Rahmetli babam da ilk cam serayı kuranlardandı köyümüzde. Evimizin önündeki portakalları kazmayla, kürekle sökmüştük. İlk yıl yetiştirdiğimiz domatesle masrafını çıkarmıştık. O kazançlarla 9 çocuğunun iğneden ipliğe tüm ihtiyaçlarını karşılamış ve düğünlerini yapmıştı. Hala 1976 yılında kurulan cam serada üretim yapılıyor.

O yıllardan bugüne teknolojiler gelişti. Seracılık yaygınlaştı. Yaylalara çıktı. Hatta ısıtma sorunun çözülmesiyle diğer illerde yaygın bir şekilde sürdürülüyor. Üretim fazla olunca yurt dışı piyasaları bulundu. Seracılıkla ilgili yeni sektörler ortaya çıktı. Tarımsal ilaç firmaları, gübre firmaları, tohum firmaları, fide yetiştirme tesisleri, komisyoncular, tüccarlar ihracatçılar, paketleme tesisleri, nakliyeciler ve daha bir çok paydaş…

Her geçen yıl üretici açısından şartlar ağırlaştı. Verim arttı, girdiler yükseldi. Sebze ile ilgili tüm paydaşlar paylarını korurken, üreticinin payı azaldı pastadan. İlaççıyla paylaştı, fideciyle paylaştı, sera malzemecisiyle paylaştı. Kimileri ortağıyla paylaştı, kalanını çocuklarıyla…

Kumluca ve Kumluca’nın iklim özelliğine sahip birkaç yerin sebzeden para kazanma mevsim aralığı kısaldı. Üç aylık şiddetli kış aralığına sıkıştı. Bu dönemde üretim iklim şartlarına bağlı olarak azalıyor. Arz talep dengesine göre fiyatlar yükseliyor. Üretici bir miktar para kazanma fırsatı buluyordu.

Bu aylarda sebze aracı kurumlar, kişiler, nakliye gibi faktörlerle tüketiciye yüksek fiyatlarla ulaşıyor. Bu doğru. Bunun önüne geçmek için, komisyoncuları, tüccarları devreden çıkarıp, tüketiciye daha ucuza ulaştırmak amacıyla Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığıyla sebze alımı yapılamaya başlandı. Üretici komisyoncuya sattığı üründen % 14’e varan kesintilere uğruyor. Tarım Kredi Kooperatifleri % 2 kesinti ile alıyormuş diye duydum. Bu ilk bakışta üretici açısından da tüketici açısından da olumlu gibi görünüyor. Ancak sürdürülebilirliği konusunda ciddi endişeler vardır. Çünkü bu uygulama ilgili hiçbir sistemden, planlamadan bahsedilmemiştir. Üç aylık kış döneminde sebzenin marketler aracılığıyla tüketiciye ulaştırılması sağlanabilir. Bahar ve yaz aylarında nasıl bir sistem kurulur, nasıl bir planlama var bilinmemektedir.
Ayrıca şu andaki uygulama bazı sebze çeşitlerinin fiyatlarını mevsim normallerinin altında tutmuştur. Bahar ve yaz aylarında “eski tas eski hamam” olursa bir çok üretici umduğunu bulamayacaktır.

Tüketici elbette korunmalıdır. Ancak üretici de desteklenmeli ve korunmalıdır. Girdiler her yıl artmaya devam etmektedir.
Ülkemizde üretilen sebzenin önemli bir miktarı Rusya, Ukrayna gibi kuzey ülkelerine ihraç ediliyordu. Ancak birkaç yıldır Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve Rusya örtü altı sebzecilikte yoğun yatırımlar yapmaya başladı. Sera kurulumlarının çoğunu Türk firmalar gerçekleştiriyor.Bu sevindirici bir durum. Fakat bu ülkelerin kendi sebzesini üretmeye başlaması ülkemizden daha az sebze alması ya da önümüzdeki yıllara almamaya başlaması anlamına geliyor.
Rusya’nın yıllık 2.700.000 ton domates ihtiyacı var. Bunun çoğunu ülkemizden karşılıyordu. Bugün 1.700.000 tonunu kendileri üretmeye başlamıştır. 150.000 ton kota koymuştur. Kota aralık ayında dolmuştur. Geçtiğimiz hafta yaklaşık yüz tır domates geri dönmüştür.

Bu gidiş, örtü altı sebzeciliğinin tehlike çanlarıdır. Oluşacak olumsuzluklardan sektörün tüm paydaşları olumsuz etkilenecektir.

İlçe Tarım Müdürlükleri banka kredisi alanlara masa başında ÇKS yapmak, dönüm başı üç beş kuruş vermek, arı kullanımına geri dönüşüm vermek dışında bir görev yüklenmemektedir. Tarım kredi Kooperatifi’nin eski üyelerindenim. Yıllardır uğramadım bile. Çünkü üretici olarak bana sağladığı ciddi bir avantajının olduğunu görmedim. Ziraat Odalarının ne işe yaradığını anlayan varsa bana da anlatsın… Kredi almak zorunda kaldığımda aidatlarımı ödedim ve çiftçilik belgesi aldım sadece. Ha… arada bir de promosyon yetişebilirsen; bıçak, çizme, yağmurluk falan…

Özellikle bölgemizde yeni bir tarımsal dönüşüme ihtiyaç vardır. Bu dönüşümde ilgili tüm kurumlar sorumluluk almalıdır. Dönüşümde geç kalındıkça hem üretici hem ülkemiz zarar görecektir.

(Tarım alanlarının daralması, toprağın kirlenmesi, iklim değişiklikleri ayrı sorunlardır.)

Sağlıklı, umutlu ve bol kazançlı günler dilerim!

Şaban BALTACIOĞLU
BEŞ KÖŞE