Dünyada bir çok insan problemlerin çözümünü yaşamına son vermede görüyor.Sağlıklı bir insan için bu anlaşılması güç bir durum. Ancak var olan bir gerçek.

Bir insan kendi hayatına neden son vermek ister?

İntihar bireyin, yoğun olumsuz duygulara kapılması sonucu ortaya çıkan psikolojik travmalar sonucunda vardığı bir kurtuluş kararıdır.

Ebeveynler ve tolum tarafından kazandırılamayan yeterli sevgi, can sıkıntısı, sarsıntı, gerginlik, korku, engel, ümitsizlik, güvensizlik, aşağılık duygusu, başarısızlık ve suçluluk duygusu, yaşamda mücadele direncini kaybetme gibi olumsuz duyguların gelişmesi ve yerleşmesi sonucu ortaya çıkar. Ölüm, tüm bu olumsuzlukların biriktirdiği acılardan kurtulmak için belirlenen tek çözüm olarak görülür.


İntihar olayları daha çok gelişmiş ülkelerde görülmektedir. Ülkemiz ve Müslüman ülkelerde daha az görülmekteydi. Bunun temel sebeplerinden biri, intiharın İslam dini tarafından yasaklanmış olmasıdır.


Üzülerek görüyoruz ki, son yıllarda ülkemizde de intihar olayları, hatta toplu intiharlar yaygınlaşmaya başlamıştır. İntiharlara sebep olan olumsuz duyguları yukarıda saydım. Bu olumsuz duygulara sebep olan olayları da sayabiliriz. Birbirini seven insanların yaşadığı ayrılıklar, hayatlarında dolduramadıkları sevgisizlik sonucu oluşan boşluklar, dışlanmalar, onur kırılmaları, beklentileri karşılayamama, maddi sıkıntılar vb.

En acısı da günümüz toplumlarında yaşanan maddi sıkıntılar. Maddi sıkıntılar sebep olsa açlık sınırında yaşama tutunmaya çalışan ülkelerde çok daha yaygın olurdu diye düşünülebilir. Ancak bu olumsuz duygular, ait olunan toplumun içinde oluşan kıyaslamalar sonucu ortaya çıkmaktadır. Sosyal adaletin sağlanamadığı, gelir dağılımlarında uçurumların oluştuğu toplumlarda, ekonomik sıkıntı yaşayanlar, bu durumu kendi başarısızlıkları olarak görmeye başlarlar. Bu düşünceyle yoğunlaşan suçluluk duygusu ve umutsuzluk ölümün kurtuluş olduğunu düşündürmeye başlar. Bozulan ruh dengesi çeşitli belirtilerle ortaya çıkar. Ama ne yazık ki bizler bunu pek fark etmeyiz ya da ihtimal vermeyiz.

Peki önlenebilir mi? Elbette görülebilirse ve kişiyi bunalıma sürükleyen sebepler ortadan kaldırılırsa engellenebilir.

Bunun için toplum olarak ve yönetimler olarak neler yapıyoruz, ne kadar yapıyoruz sorgulamamız gerekir. Sosyal adaleti sağlama görevi öncelikle yönetimlerin görevidir. Ancak toplum olarak herkesin en azından yakınlarında oluşabilecek bu istenmeyen durumun oluşmasını engellemeye çalışma sorumluluğu olmalıdır.

İslam dininin temel felsefelerinden birisi toplum içinde sosyal adaleti sağlamaktır. Bunun için zekat, sadaka gibi sosyal ve ekonomik adaleti sağlamaya yönelik uygulamalar getirmiştir. İhtiyacından fazla mal edinmeyi yasaklamıştır. Yardımlaşmayı teşvik etmiştir.

Yüzde doksan yedisi Müslüman olan ülkemizde maddi yetersizlikten intihar eden insanların olmasını nasıl açıklayabiliriz? Daha çok kazanmak, daha fazlasını biriktirmek için her yolu mübah sayarken, görmediğimiz, görmezden geldiğimiz zorluklar içinde yaşayan insanların haklarını nasıl öderiz? Birileri “çaldıklarıyla” ihtişam içinde, zevki sefasını sürerken, “çalışsınlar onların da olur” diyerek vicdanları nasıl aklarız? Yakına, yandaşa çektiğimiz peşkeşlerle onca garibanı dışlayarak sırat;ı nasıl geçeriz? İntiharı katillikle eşdeğer tutarken, ucuzluk pazarına düşürdüğümüz ölümlerin hesabını mahşerde nasıl veririz?

Dünya nimetlerini parsellerken buz tutmuş vicdanları cehennem ateşi çözmez mi?..

Şaban BALTACIOĞLU