Tüm canlılar yaşamlarını sürdürmek için bir mücadele içindedir. Bu mücadele farklı türler arasında ve kendi türleri arasında bazen ölene kadar bazen de ölümüne sürer gider.

İnsan, biyolojik olarak ve “akıl” olarak diğer canlılarla kıyaslanamayacak kadar üstün bir canlıdır. Akıl, insanı üstün kılan en önemli unsurdur. Diğer canlılar insan aklı karşısında aciz kalmıştır.

Ancak insan aklı çoğu zaman kendi türü içindeki mücadelenin en önemli silahı olmuştur. Bu sebeple insanlar sosyal yapıları içinde, kendi türünün bir birine zarar vermemesi için kurallarını, normlarını ve değerlerini oluşturmuştur.

Kurallar, normlar ve değerler akıl yoluyla, zaman içindeki olaylara, gözlemlere, sosyal sorunlara, ideallere ve inançlara göre oluşmuştur.

Geçmişten bu güne verilen önemli mücadeleler sonucu; uluslar arası savaşlar, kendi toplumu içindeki çatışmalar, akraba ve aile içi uyumsuzluklar, doğal yıkımlar vb. deneyimleriyle günümüz toplum biçimine ulaşılmıştır.

Günümüzde insanın kendi içindeki mücadele daha çetin bir hal almıştır. Kalabalıklaşan insan nüfusu, daralan yaşam alanları, paylaşılamaz duruma gelen bireysel yararlar bu mücadelenin sebebidir. Hatta insanların kendi içlerindeki savaşa dönüşmüştür.

Kuralların ve değerlerin kontrol altına alamadığı ve her geçen gün katılaşan benlik (ego) ve bencillik duyguları tüm üstünlük savaşlarının tetiğidir. İnsan aklı sorunları tespit edebilmektedir. Ancak çözüm üretmekte aciz kalmaktadır.

Çünkü kurallar ve yaptırımlarda aranan çözüm yolları, benliklerin ve bencilliklerin yükselmesini önleyememektedir. Doğru eğitilemeyen insan aklı savaşı, varlığını kabul ediyormuş gibi göründüğü kurallar ve değerleri hile, kurnazlık, iyi niyetleri kötüye kullanma, yalan, iki yüzlülük ve çıkarcılık alanına taşımıştır.

Yaşadığımız aynı toplum içinde varlığını kabul ettiğimiz ve yok saydığımız kural ve değerleri yok sayış davranışlarımızı şöyle bir gözden geçirmeye ne dersiniz?

Şimdi konuyu daha basitleştirmek için basit bazı sorular yöneltelim ve birlikte bu sorulara cevap bulmaya çalışalım isterseniz.

*Kırmızı ışıkta durmamız gerektiği halde bazen geçiyor muyuz?

*Her hangi bir yerde sıra beklememiz gerekirken, başkalarının önüne geçmek için bir takım yollar deniyor muyuz?

*Daha fazla statü elde edebilmek için; ideallerimizden vaz geçebiliyor, kişiliğimizden ödün verebiliyor, başkalarını yok sayabiliyor, vicdanımızı karartabiliyor muyuz?

*Gerçekte yeterli olmayan vasıflarımızı üst düzeyde varmış gibi anlatırken, olanların önüne geçmek için karalamalar yapabiliyor muyuz?

*Kendimiz veya yakınlarımızın çıkarları için bir takım güçleri kullanıp, başkalarının haklarını yok sayabiliyor muyuz?

*Daha fazla maddi güç elde etmek için bazen en yakınımızdakilere bile hile yapıp, yalan söyleyip, suyun yönünü kendimize çeviriyor muyuz?

*Birilerine şirin görünmek ya da oradan çıkar sağlamak için tabi olduğumuz yer haksız bile olsa, haklıymış gibi savunabiliyor muyuz?

*Ne kadar hoşgörülüyüz, saygılıyız, adiliz, iyilik severiz, çıkar hesaplarından uzağız?...

*İnsanları ve insanların varlık sebebi olan canlı cansız tüm unsurları gerçekten sevebiliyor muyuz? Seviyorsak sevdiğimizi nasıl gösteriyoruz?

Bu sorulardan binlerce sorabiliriz. Haydi buraya sığmayacak soruları sormaya devam edelim ve gördüğümüz örneklerle benliğimizden sıyrılarak cevaplayalım…

Benliklerimiz ve bencilliklerimiz bize zenginlik, statü veya farklılık kazandırabilir ama insanlığımızdan kaybettirir.

Kendi aklımızla oluşturduğumuz kuralları, toplumsal normları ve değerleri; kendi aklımızla yıkmadığımız daha yaşanılır bir toplum ve daha yaşanılır bir dünya özlemlerimle…

BEŞ KÖŞE
ŞABAN BALTACIOĞLU