Uygurlar, 840 tarihinden önce Turfan’da, Kaşgar’da (Doğu Türkistan)yaşamaktaydılar. 840’tan sonra buralarda hanlıklar kurmuş Türk boylarından birisidir. Yerleşik hayata geçmiş ilk Türk boyudur, Müslümanlığı kabul etmiş ilk Türk boylarındandır.

Türkçenin meşhur sözlüğü Divanu Lugati’t-Türk’ün yazarı Kaşgarlı Mahmut’un, Kutadgu Bilig’in yazarı Yusuf Has Hacip’in atalarıdırlar bugünkü Uygurlar. Ancak 1760’larda Doğu Türkistan Çin tarafından işgal edilmiştir. Uygurlar mücadelelerini sürdürmüş 1866’da bağımsızlık mücadelelerini kazanmışlardır. 1930’lu yıllarda tekrar bu işgal- bağımsızlık savaşları sürmüş en nihayetinde Rusya ve Çin işbirliği ile 1949’da Doğu Türkistan Çin’e bağlanmıştır. Bugün bu bölge Çince “Şincan” yani “yeni sınırlar” anlamına gelen bir isimle adlandırılmıştır.

Günde en az bir defa internette, sosyal medyada, haberlerde Uygurlardan yeni bir haber var mı diye bakıyorum. Ancak umduğum gelişmeyi göremiyorum. 21. yüzyılın ekonomisi en büyük süper güçlerinden olan Çin’e maalesef dur diyebilecek cesareti gösterebilen bir ülke yok. Batı; Amerika, Fransa, Japonya gibi ülkeler sık sık Uygur sorununu gündeme getiriyor. Ancak henüz elle tutulur bir sonuç elde edilmiş değil.

Çin her gün Türkiye’de yayında olan “Yön Radyo” programında Uygurların haklarının gözetildiğini, Uygurların aşırılık ile mücadelelerine yardımcı olmak için kamplarda eğitim gördüklerini yineliyor. Ara ara da Uygurların Türk olmadığı yönünde saçma sapan şeyler de söylüyor. Doğu Türkistan’da yaşananları terör olayı olarak lanse ediyor. Böylelikle terörle mücadele adı altında Uygurlara istediği şekilde muamele edebiliyor. Bunu bir de “Bizim iç işlerimize Batı karışmamalı” şeklinde suçlarını ört bas ederek gündem değiştirmeyi biliyor.

Ben öncelikle atalarımın dediklerine bakarım. Çünkü “tarih tekerrürden ibaret derler” ben bu sözün doğruluğuna inananlardanım. 732 yılında dikilmiş olan 2. Göktürk Kağanlığından kalan Költigin Bengü Taşında şu satırlar bugün Türklere büyük bir nasihat niteliğinde:

“Beyleri, milleti ahenksiz olduğu için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, aldatıcı olduğu için küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirdiği için, Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış, (…) Bunca işi gücü verdiğini düşünmeden Türk milletini öldüreyim, kökünü kurutayım der imiş.”

734 yılında yazılan Bilge Kağan Bengü Taşında ise atamız Bilge Kağan şöyle diyor:

“Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş (…) Türk milleti öldün; Türk milleti öleceksin!”

Tüm bu sözler Türk milleti yok olmasın diye yazılmış, söylenmiştir. Ancak bugün Türk boylarından biri olan Uygur Türkleri Çin’in kamplarında dünyanın gözü önünde öldürülürken hiçbir Türk boyunun sesi çıkmıyor. Güneyimiz Rumlarla, batımız Yunanlılarla, aşağımız Ermenilerle, yukarımız Ruslarla mücadele ediyor maalesef. Mücadeleden maksadım toprağını koruyor, vatanını savunuyor.

Uygurlar da bunu yapmak istedi. Ancak Çin gibi siyasi gücü büyük olan bir düşman karşısında yalnız kaldı. Kamplarda bir yandan asimile edilen çocuklar, işkence ve taciz görüp kısırlaştırılan kadınlar, zorla çalıştırılıp, sakat bırakılan, öldürülen erkekler, kaybolan gençler diğer yandan eğlence merkezlerine dönüştürülen camiler, yıkılan ibadethaneler, yok edilen mezarlar…

Youtube’da bu işkenceleri anlatan çokça tanık var. Bunların izlenmesi gerek. Bu bir milletin kökünü kazımak anlamına geliyor. Ve bu korkunç manzara karşısında tüm Müslüman âlemi sessiz sedasız olup biteni seyrediyor.

Şafak KARAKOÇ