Geçen haftaki yazımda çocukların doğa ile iletişiminin azalmasının onlar üzerindeki dezavantajlarından bahsetmiştim. Bu hafta da “Bu konu hakkında neler yapabiliriz? Çocuklarımızın tekrar nasıl doğada bulunmaktan zevk almasını sağlayabiliriz?” sorularına cevaplar vermeye çalışacağım.

İlk önerim, çocukları korumak isterken onlar adına tüm zorlukları yenen, karşılaşabilecekleri her probleme daha onlar karşılaşmadan çözüm bulan, dış dünyayı her zaman bir tehdit olarak algılayıp çocuklarına da bu şekilde yansıtan “helikopter ebeveynler” olmamaya özen göstermeniz.

Çocuklar, büyüme sürecinde dünyayı keşfeden kâşiflerdir. Aslında bizler de, şu anda sahip olduğunuz becerilerin alt yapısını çocukken yaptığınız keşiflere borçluyuz. Bir çocuk, koşabilmeli, ellerini, yüzünü kirletebilmeli, yüksek yerlere tırmanabilmeli… Bırakın engellerin üzerinden atlasın. Bazen düşecektir ama her düştüğünde kendini koruyacak reflekslerini geliştirecektir, bir dahakine bacaklarını daha çok gererek atlayacaktır, üzerinden zıplaması gereken mesafeyi daha iyi hesaplayacak, derinlik algısı gelişecektir. Bu becerileri kazandıkça beden farkındalığı gelişecek; vücudunu daha koordineli kullanacak, dengesi daha iyi olacaktır. Fiziksel ve duyusal becerileri geliştikçe öz güveni artacak, arkadaşları ile iletişimi gelişecek ve toplum yapısına uyum sağlayan bir birey olacaktır.

İkinci önerim “doğada zaman geçirme” yi, çocuklarınızın dış mekânlarda oyunlar kurmasını beslenme ihtiyacı gibi, uyku ihtiyacı gibi önemsemeniz. Gün içerisinde mutlaka “hareket saatleri” nizin olması. Elbette şehir hayatı ve yoğun hayat tempomuz her gün kuşlarla böceklerle haşır neşir olmamıza olanak tanımıyor. Ancak en azından her gün 20-30 dakika yürüyüş yapabiliriz. Çocuklarımızı evimize yakın bir parkta biraz zaman geçirmesi için motive edebiliriz.

Bir diğer önerim ise doğada geçirdiğimiz süre içerisinde çocuklarımıza o “an” a odaklanmayı öğretebilmemiz. Yürüyüşünüze bir dakika ara verin. Acaba çocuğunuz rüzgarı teninde hissediyor mu? Yaprakların sallandığını görüyor mu? Uzaktaki köpeğin havlamasını işitti mi? Duyularınıza yönelik farkındalığı arttırmaya çalışın. Bu amaçla kullanabileceğiniz başka bir yöntem ise çocuğunuzun çevreye daha dikkatli bakmasını sağlamak için motivasyonunu artırmak. Örneğin “Kedi her miyavladığında ellerimizi çırpalım.” ya da “Gördüğümüz tüm kayaları sayalım.” gibi yönlendirmelerde bulunabilirsiniz.

Evinize bir bitki alın ve bitki ile ilgilenme görevini çocuğunuza verin. Günbegün o bitkinin büyümesini izleyin. Eğer eviniz ve aile yapınız buna uygun ise bir evcil hayvan edinmeyi bile düşünebilirsiniz. Pek çok araştırma evcil hayvanların çocukların psikososyal gelişimi için etkili destekçiler olduğunu göstermiştir. Ayrıca bir canlı ile bu tür bir ilişki kurmak çocuğunuzda sorumluluk bilincini de geliştirecektir.

Son olarak bahsetmek istediğim bir diğer şey, çocuklarda görülen duyusal hassasiyetler konusunda uzman bir terapist olan Ebru Sidar’ın “Modern Çocuğun Reçetesi” başlıklı paylaşımı. “Daha az ekran, her gün bir saat parkta oyun, yeterli uyku, anne-baba ile keyifli zaman ve beslenmede daha az şeker ve katkı maddesi” reçetenin tamamı. Bu; belki de hepimizin bildiği ancak tamamını uygulamaya koymakta zorlandığı birkaç önerinin, günümüz çocuğunun pek çok problem davranışını ortadan kaldıracağına inanıyorum.

Elbette ki, çocukların problem davranışlarında; genetik alt yapı, mizaç, travmatik tecrübeler göz ardı edilemeyecek önemdedir. Bu yazımda bahsettiklerim, belki de sorunların çözümü için yeterli gelmeyecektir. Bazı çocukların, terapi ortamında desteklenmeye ihtiyacı olabilir ancak bütün çocukların doğaya ve özgür hareket alanına ihtiyaçları vardır.

Ergoterapist R. Begüm KOCA