Yaşamakta olduğumuz Ramazan ayı gelince 68 yıllık hayatımda ilk hatırladığım ramazanlar geldi aklıma ve hatırımda kalanları sizlerle paylaşmak istedim.

1959 öncesi Karacaören köyünde geçirdim Ramazan aylarını. O yıllarda Ramazan ayı mart ayına denk geliyordu. İnsanlar gece sahura kalkmayı ve akşam iftarı ile namaz vakitlerini hava açık olduğu zamanlar güneşin ve ayın geldiği duruma, hava kapalı olduğu zamanlarda da horozların ötmesine göre belirlerlerdi. 

O zamanlar köyde saat çok nadir insanlarda olurdu. Biz yine şanslı bir aile idik. Köyde saat olan çok az sayıdaki insanlardan birisi idi babam. Gece sahura kalkıldığı zamanlar yenecek yemekler belli idi. 

En çok yenen yemekler, hoşaf, pilav ve makarna idi.

Hoşaf; sahur sofrasının olmazsa olmazı idi. Hoşaf kuru üzüm veya köylülerin yaz aylarında kendi imkânları ile kuruttukları meyve kurularından yapılırdı. 

Pilav; Umumiyetle bulgur pilavı olurdu. Pirinç bulmak biraz zordu.

Makarna; Fabrika üretimi makarna bulmak her aileye mahsus değildi. Bakkal bulmak zor olduğu için eğer ramazan yakınlarında seyyar bir bakkal geldi ise ondan alınırdı. Bizim oraların bu konudaki seyyar bakkalı, bezirgânı ve nalburu Kuzca köyünden Yeşil Hasandı. Yeşil Hasan geldiği zaman bütün ihtiyaçlar alınırdı. 

1958 yılı Ekim ayında Karacaören İlkokulundan Kumluca Merkez İlkokuluna (Bu günkü Cumhuriyet ilkokulu) geldim. 1959 yılı Mart ayının 10’u civarı idi Ramazan ayı başlamıştı. Bazı ihtiyaçları bulmak burada daha kolaydı. Sayısı çok azda olsa bakkal vardı. 2 adet lokanta vardı. 2 adet kahvehane vardı. 2 adet fırın vardı. Bunların hepsi bu günkü çarşı içi caddesi olan cadde idi. Yani Belediyenin köşeden başlayıp, Eski Camiye kadar çıkan cadde idi. 

Burada tanıştığım en büyük yenilik Ramazan davulu ve iftar topu.

Ramazan Davulu; İnsanları sahura kaldırmak için çalınan davuldu. Ramazan davulcusu ise Alihsan Amca idi. Alihsan Amca yanlış anlamıyorsam normal zamanlarda Kumluca’nın tek ayakkabı boyacısı idi. Alihsan Amca sahur vakti çıkar bütün sokakları gezerdi. 

Onun söylediği manilerden hiç alkımdan çıkmayan iki tanesi şöyle idi. 

Bir evin önüne geldiği zaman ilk manisi;

Besmeleyle çıktım yola,

Selam verdim sağa sola,

İki gözüm ……….. Abim.

Ramazanınız Mübarek ola.

O evde insanların uyandığından emin olduktan sonra oradan ayrılır ve bir başka durağa geçerdi. Tabii manideki abim lafı bazen abilerim, bazen de komşularım olurdu. Bazen tek eve hitap eder, bazen de birkaç eve birden hitap ederdi.

Ramazan boyunca birkaç kez bahşiş alırdı. Bahşiş zamanı geldiğinde de şu maniyi söylerdi.

Şekerim var ezilecek,

Has tülbentten süzülecek,

Çok bekletme …………. Abim,

Çok yerim var gezilecek.

Bu maniler bu kadar yılda aklımda kalanlar.

İftar topu;

İftar saatlerinde eski caminin yanında iftar topu atılırdı. Eski cami müezzini Ali Molla amcamız tarafından atılırdı ramazan topu. Önce iki adet maytap atar ve arkasından büyük topu ateşlerdi. İnsanlar oruçlarını bu topa göre açardı.

Bu güzel anıyı paylaştıktan sonra netice olarak o günler ile bu günleri kısaca bir karşılaştırdım. O zamanlarda bu gün olduğu gibi oruç tutan olduğu gibi tutmayanda olurdu. Ama en büyük erdem tutmayanlardan gelirdi. Oruç tutmayanlar tutanlara karşı saygı duyar ve aynen oruç tutmuş gibi onların yanında bir şey yiyip içmezdi. Ramazan’ın geldiği her köşede belli olurdu.

Hatta belli sayıda olan lokanta ve kahvehaneler ramazanda kapanmaz ve oruç tutmayanların ihtiyacını karşılamak için açık olurdu ama ön camlarına eski gazete veya portakal sandıklarının ambalajında kullanılan ambalaj kâğıdı yapıştırırlardı. İçerideki insanlar gözükmesin diye.

Benim en büyük kaygım bu güzel ayda yaşanan bu güzel saygı hareketinin tamamen ortadan kalkmış olması. Kahveler ve lokantalar bırakın cam kapatmayı nerede ise caddeyi işgal edecekler. 

Hayırlı bir ramazan ayı geçirmeniz dileklerimle…