İzmir’de meydana gelen depremden zarar gören insanlarımıza “geçmiş olsun” dileklerimi iletiyor, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.

Bazı doğal afetleri önlemek mümkün, bazılarına insanlar olarak davetiye çıkarıyoruz, bazılarını da bu günkü teknolojilerle önlemek mümkün değil. Ancak alınacak tedbirlerle doğal afetlerin sebep olduğu yıkım ve zarar en aza indirilebilir.

Bir kez daha gördük ki; çöken binaların çoğunun riskli olduğu önceden belirlenmiş. Ancak ne sebepleyse tedbir alınamamıştır. Ne yazık ki insanlarımız arsalarını müteahhide verirken daha fazla pay alma derdine düşmektedir. Bazı müteahhitler de maliyeti düşürmek için insanların hayatlarını düşünmeden kusurlu binalar yapmaktadır. Bu duruma denetimlerin yetersiz yapılması da çanak tutmaktadır. Anlaşılıyor ki, önce insanların kendilerini yeniden sorgulamaları gerekmektedir. Vicdan muhasebesi yapma gereği vardır. Doğruluk, dürüstlük inançlarla değil, erdemlilikle ölçülür.

Münferit olsa da, İzmir’de yaşanan depremle ilgili olarak bazı kendini bilmezler; doğal afetleri içkiye, zinaya bağlayarak, tanrının cezalandırması gibi akıl dışı söylemlerde bulunmuştur. Bu kişiler insanlık suçu işlemektedir. Yasalarca sorgulanmalı ve cezalandırılmalıdır.

Bu kişilere söyleyecek birkaç sözüm var:

Psikolojik projeksiyon dediğimiz yansıtma ilk olarak Sigmund FREUD tarafından kullanılmıştır. Yansıtma, psikopatolojide paranoya ile birlikte anılan savunma mekanizmasıdır. Bir tür davranış bozukluğu ve ruhsal rahatsızlıktır. Genellikle narsistik kişiliklerde görünür. Tipik özelliği bireyin asıl kendisine söylemesi gerekenleri karşısındakine söylemesidir.Bireyin kendine ait kusur ve yanlışları başkalarına mal edip, kendini karşısındakine yansıtmasıdır. Genellikle kişilik zafiyetinden ve aşağılık kompleksi ile paranoyanın da eşlik ettiği ego kaygısından kaynaklanır.

Demem o ki; hepimizin içini acıtan bu tür olayları içkiye, zinaya bağlayan bu kendini bilmezler, kendi “gayri meşruluklarını” başkalarına yansıtmaktadır.

10 Eylül 1509 yılında İstanbul’da meydana gelen depremde, 160.000 nüfuslu İstanbul’da 130.000 kişi ölmüş 1070 ev tamamen yıkılmıştır.

24 Mayıs 1719’da İstanbul ve çevresinde meydana gelen depremde çok sayıda binanın yıklımasının yanında Mihrimah Sultan Camii'nin ve birçok medresenin kubbelerinde çökmeler meydana gelmiştir. Camiler ve hamamlar yıkılmıştır.

22 Mayıs 1766 da iki dakika boyunca devam eden depremde, çok sayıda insan hayatını kaybetmiş. Ahşap ve kagir pek çok yapı yanında Fatih Sultan Mehmed'in yaptırdığı Fatih Camii tamamen yıkılmıştır.

10 Temmuz 1894’te meydana gelen depremde Eminönü ve Fatih viraneye dönmüş, camiler ve minareler yıkılmıştır.

Doğal afetlerin dinle ya da dinsizlikle ilgisi yoktur. Dünyanın öküzün boynuzlarında sallanmadığı yüzyıllar önce ispat edilmiştir. Ancak hala bazı öküzlerin olduğu da gerçektir.

Doğal afetlerde binlerce masum insan, çoluk çocuk hayatını kaybetmektedir.

Zararın azaltılmasının yolu her zaman olduğu gibi akıl ve bilim ve vicdandır.

Menfaat şu soruyu sorar: Ne kazanacağım?

Vicdan şu soruyu sorar: Adaletli mi?

Vicdan, en büyük adalettir ve şerefli insanlarda bulunur.

(BEŞ KÖŞE-Batı Antalya)