Bir babanın hasta bir kızı vardı. Bir de sağlıklı kızı. Baba evden ayrıldı. Dolaşayım dedi. Dostlarına uğradı. Hal hatır sormak ve vakit geçirmek için.

Sağlıklı kızı gösteriye katılmıştı. Babanın haberi bile yoktu. Bir yerde olanlar olmuş, normal olmayan bazı durumlar yaşanmıştı. Babanın cep telefonu çalmaya, babaya başsağlığı dilekleri gelmeye başladı. Baba hasta kızını kaybettiğini düşündü. Oysa babanın kaybettiği sağlıklı kızıydı.

Gösteri için son hazırlıklar yapılmakta iken, iki arkadaş tuvalet ihtiyaçları için gruptan ayrılır. İki arkadaştan birisi tuvaletten çıkarken diğerine “Ben arkadaşların yanına gidiyorum sen de işini bitirip gelirsin” diyerek arkadaşından ayrılmıştır.

O esnada büyük ve korkunç bir patlama sesi gelir. Bir anda her taraf toz duman, feryat figan. Kan revan, vahşet dehşet. Kızılca kıyamet korkunç bir manzara, dayanılır gibi değil.

Babanın hasta kızının ablası bu patlamayla savrulup gitti. Ölümden kurtulan arkadaşı kurtulduğuna sevinemedi, donup kaldı.

Birisi koşuyor, parmakları kopmuş, telaş içinde. Farkında değil kopan parmaklarının Bir anda farkına vardı. Geriye döndü, baktı parmakları yerdeydi. Kopan parmaklarını aldı yerden, cebine koydu. Belki bir şekilde yerine konulabilir diye.

Hali perişan, şaşkın ve çaresizdi. Yerlerde kopuk ayaklar, parça parça insanlar, sahipsiz eller ayaklar. Yuvasından fırlamış karagözler, yerde kopmuş bir kulak, bir burun, parçalanmış gözlük parçaları.

Şakası yok. Terör bu. Acı, kahredici... Trafik terörü, PKK terörü, İŞİD terörü, Hiçbirinin birbirinden farkı yoktu. Bu terör belası nereden ve nasıl çıkmıştı? PKK terör belası 1984 yılında başladı. O tarihten beri bela bitmedi gitti, canımıza yetti, kurtulamadık bir türlü. İçimiz acıyor, canımız yanıyor.

Terör yüzünden gencecik yaşta kızını kaybeden babanın halini düşünebiliyor musun? Kendinizi bu babanın yerine koyduğunuzda ciğerleriniz pare pare yanmıyor mu? Evladını kaybeden babanın yüreğinin acısını kim durdurabilir? Baba son bir haykırışla lanet etti teröre. Ağlamaktan gözyaşları kurumuştu. İnsaf aradı, vicdan aradı. Ne insaf bulabildi, ne de vicdan.

Hasta kızı teselli etmeye çalıştı onu. Sıkıca sarıldı hasta kızına. Teselli olmaya çok uzaktı. Perişandı. Yaşamıyordu sanki.

Çok kayıplarımız vardı. Mallarımızı, canlarımızı kaybediyorduk. Milli servetlerimiz heba oluyordu. Canımız yandıkça yanıyordu. Bunun bir çaresi olmalı, terör bir şekilde durmalıydı.

Kızını kaybeden baba terör belasını başımızı açanlara beddua etti. Her gün gelen şehit haberlerini anımsadı. Haberler kötüydü. Sonu gelsindi artık.

Yaşadığımız yüzyılda terör olaylarını bu denli yoğun yaşamak neydi acaba? Anlam vermek, rasyonel bir yaklaşımla ve akıl yoluyla bir yere varmak insanı zorluyordu.

Egosu şişkinlerin izledikleri politikanın çıkmaz sonucu buysa kabul edilemezdi. Birleşmiş Milletler niçin vardı? Dünya barışını tesis etmek varken terörün değirmenine su taşımak kahredici tutarsız bir durumdu.

Bu koşullarda barışı bir daha özledim. “Yurtta Barış Dünyada Barış” düşlerim oldu. Terörün lanet yüzünü görmek, terörle iç içe yaşamak istemiyoruz

Teröre lanet yaşasın barış.