Vatandaş: 41 yaşındayım. Bir inşaat firmasında çalışıyorum. Sabah saat 07:30 da işbaşı yapıyorum. Oruç tutuyorum. Akşamları teraviye geliyorum. Ama Hoca Efendiler teraviyi uzatıyor. 2 rekâtta bir selam veriyorlar. Arada ilahi okuyorlar. Namazın bitmesi 23:00’ı geçiyor. Eve gelip biraz dinlenip uyuyorum. Gece 03:00’de sahura kalkıyorum. 04:30’da sabah namazını kılıp yeniden uyuyorum. Akşama kadar güneşin altında çalışıyorum. Dayanamıyorum. Dinlenmeye zaman olmuyor. Müftülüğe söylesen de en azından 4 rekâtta bir selam verseler fazla uzatmasalar dinlenmeye zamanımız olsa iyi olmaz mı?

- Muhabir: Kardeşim klimalı yerlerde çalışanlar bile oruç tutmuyor. Onların midesi rahatsız. Vücutları dayanmıyor. Kullanmaları gereken ilaçları var. Su içmezlerse böbrekleri iflas eder. Sen niye tutuyorsun. Oysaki senin onlardan daha fazla geçerli sebebin var. Güneşin altında 14 saat çalışıyorsun. Hem koskoca profesörler oruç, sosyal hayata etki etmez. Yiyin için gezin eğlenin. Ramazan gelmiş, gitmiş kimin umurunda demiyorlar mı? Arefe günü bir oruç tutarsın milletle birlikte bayram edersin.

- Ramazan gelince benim sosyal hayatım değişiyor. İşlerimi rölenteya alıyorum. Yoksa Ramazan’ın geldiği nerden belli olacak.   

- Teraviye gelince, geçen gün Demre’ye gittim. Sura Mahallesi halkı Mahalle İmamına Ramazanın başında şart koşmuşlar. 10 rekâtta bir selam vereceksen teraviye öyle geliriz. Biz işçi insanlarız. Geceler çok kısa günler 17 saat. Dinlenmeye zamanımız olmuyor demişler. 

- Hatta mevcut imam izine gitmiş yenisine de aynı şartı koşmuşlar. Oda 10 rekâtta bir selam veriyormuş. Sen de kamuoyu oluşturman lazım. Kendi başına kimseye derdini anlatamazsın dedim.

Vatandaş: Yaa abi sende şeytan gibi konuşuyorsun. Beni ibadetlerden soğutuyorsun dedi. Ben nasıl oruç tutmam. Sen iftar saatindeki o huzuru hiç yaşadın mı?

Sen teravih namazlarındaki topluca söylediğimiz o salâvat seslerinin cami ve gök kubbeyi nasıl çınlattığının zevkine vardın mı?

Sen içerde namaz kılınırken cami bahçesinde çocukların cıvıltısını, sevinçle oynadıklarının hazzını tatdın mı?

Muhabir: Ya kardeşim bu söylediklerimi ben uydurmadım. Yaşananlar da film değil. Yaşanmış hikâyeler. Ben şeytansam onlar ne acaba?

Basın açıklaması yapamıyorlarmış

Kumluca’da bir mahalle bizden, yanan ve dumanı ilçenin üzerine çöken sebze atıklarından rahatsız olduklarını haber yapmamızı istiyor. Bizde onlara, bir araya toplanıp basın açıklaması yapmalarını istiyoruz. 

“Olmaz” diyorlar. “Dediğinizi yapamayız!”

“Siz haber yapsanız olmaz mı?” diyorlar. 

“Olmaz kardeşim” diyoruz.

Basın açıklaması yapmaya medeni cesaretleri yok galiba.

Sebze atıklarının imhasında tek bir çözüm var. 

Artık bu noktaya geldik. Sebzeleri seralardan sökerken, iplerini mutlaka ayırmalıyız. Özel bir firma tarafından atıkları öğütecek bir tesis kurulmalı. Herkes zeytinyağı yaptırmaya gider gibi sebze atıklarını o tesise götürmeli. O makinede kıydırmalı. Belli bir ücret karşılığında kıyılan atıkları çuvallarla evine getirmelidir. İster evinde isterse seralarında yakmalıdır. Bence tek çözüm budur. 

Yoksa zehir solumaktan kurtulma şansımız yok.