TOPLUMDA SARI NOKTA HASTALIĞI OLARAK BİLİNEN “YAŞA BAĞLI MAKULA DEJENERASYONU”, 50 YAŞ ÜSTÜNDE KENDİNİ GÖSTERİYOR.

Hastalık ilerledikçe görme keskinliğinde büyük düşüşler yaşayan hastalar, kendilerine bakamaz hale gelebiliyor. 50 yaş üstünde risk yüzde 10 oranındayken, 65 yaş ve üzerinde yüzde 35’lere ulaşıyor. Sarı nokta, aslında göz içindeki merkezi görme alanını oluşturan sarı renkli bir bölge olup yaşla beraber bu bölgede birtakım değişiklikler oluşmaktadır. Tıpkı yaş aldıkça elin üstünde kahverengi lekeler çıkmasına benzer şekilde, sarı noktada da birtakım lekelenmeler ve bununla beraber retina altında madde birikimi görülmeye başlıyor. Bunlar bazen çok yavaş, bazen de hızlı ilerleyerek ciddi bir göz hastalığına dönüşebiliyor.

Sarı nokta hastalığının kuru ve yaş olmak üzere iki tipi bulunuyor. Ortalama yüzde 80-90 oranında kuru tiple karşılaşılmaktadır, bu aşamada lekelerin yanı sıra genelde lipid ve protein ağırlıklı tabiatta “drusen” adı verilen bir madde birikiminin de görülebilmektedir. Zamanla sarı nokta bölgesindeki retina incelmeye ve dejenere olmaya başlıyor. Bu nedenle de hastalığın adı yaşa bağlı makula dejenerasyonu olarak anılıyor. Dejenerasyon yüzünden görme keskinliği azalıyor ve bulanık, karanlık, kırık veya yamuk görme ortaya çıkıyor. Ancak asıl korkutucu olan hastalığın yaş tipi! Sarı nokta hastalığı bu tipe evrildiğinde, görme merkezinde bulunmaması gereken damarsal yapılar oluşmaya başlıyor ve bunlar etrafına sıvı kaçırıyor, ödem oluşturuyor, kanama yapıyor ve iyileştikçe tekrar kanayarak o bölgede bir yara dokusu oluşturuyor. Yaralar iyileşse bile iz kalıyor ve bu nedenle tamamen düzelme mümkün olmuyor. Tedavi edilmediğinde ise hastalık daha da kötüye gidiyor. Yara dokusu büyüyor ve görme merkezini tamamen kaplayabiliyor. Yaş tip yaşa bağlı makula dejenerasyonu kuru tipe göre çok daha hızlı ilerleyerek görme kaybına yol açabiliyor. Bu hastalığın görüldüğü kişilerde merkez görme bozuluyor ve kişi baktığı yerde koca bir karanlık görerek, başkalarının bakımına muhtaç kalabiliyor.

Sarı nokta hastalığını geriye döndüren bir tedavi yöntemi bulunmuyor. Tedaviyle, bu rahatsızlığın ilerlemesinin engellenmesi hedefleniyor. Besin takviyeleriyle kuru tipin ilerlemesi ve yaş tipe dönmesinin engellenmesi amaçlanıyor. Ayrıca göz içi implante edilerek oradaki sinir dejenerasyonunu engelleyecek ve sinirleri koruyacak ilaçlarla ilgili araştırmalar yapılıyor. Bununla beraber, dejenere olan retina hücrelerinin bozulmasının durdurulması veya eski haline getirilmesinin planlandığı kök hücre araştırmaları da bulunuyor. Yaş tip söz konusu olduğunda daha farklı bir tedavi süreci izlenilmektedir. Yaş tipin tedavisindeki ilk amaç; oradaki aktif damar yapısını kurutmaya çalışarak, büyüyüp sarı noktayı kaplamasını engellemek. Tespit edilen damarlar yok edilemese bile bunları inaktif hale getirmek ve stabil kalmalarını sağlamak için göz içine damarlanmayı engelleyici enjeksiyonlar yapılması önem taşıyor. Ancak iğnelerin etki süresi sınırlı olduğu için damar yapısı kuruyana kadar ayda bir enjeksiyon yapılması gerekiyor. Damar yapısı inaktif hale geldikten sonra da hasta aylık periyotlarla takip ediliyor. Bu aylık takiplerde damarların tekrar aktifleşmesi göz anjiyosu veya OCT (Optik koherens tomografi) gibi tetkik yöntemleri kullanılarak erkenden tespit edilebiliyor. Böylece çok erken dönemde, hastanın görmesi henüz tam iken tespit edilerek, görme yeteneğinin tamamen korunabildiği hastalar var. Ancak görme

azalmışsa, hedefimiz mevcudu korumak oluyor. Damarlanması çok ilerleyen ve görme keskinliği çok azalan hastalara cerrahi de yapılabiliyor. Bu hastalarda görme merkezinde muazzam büyüklükte kanama ya da retina altında çok büyük bir damarsal doku oluşuyor ve hasta önünü bile göremez hale geliyor. Eğer büyük bir kanama varsa, gözün içine girerek retina altına kanamayı yok edici bir ilaç veriliyor. İkinci durumda yani makülayı kaplayan büyük bir damar yapı varsa da yine ameliyat ile retina altındaki bu damar yapı temizlenerek, görme merkezi gözün arkasında sağlıklı bir bölgeye taşınıyor. Ancak bu ikinci ameliyat, komplikasyon riski yüksek büyük bir cerrahi olduğu için görmenin çok düştüğü hastalarda tercih ediliyor.

Bu hastalıkta yaşla beraber risk artıyor. Sigara, çevresel faktörler, beslenme ve genetik aktarım da önemli risk faktörleri arasında yer alıyor. Kuru tipte mikronutrisyon denilen takviye ilaçları dışında, gözde birikip hasar bırakan toksik maddelere karşı daha az toksik beslenmek gerekmektedir. Özellikle madde birikimini ve yaş tipe dönme riskini artırdığı düşünülen et ürünleri içeren, kolesterolden zengin besleme düzeninden kaçınıp; bu maddeleri yok eden çinko, E ve C vitaminleri, lutein ve zeaksantin gibi antioksidanlar açısından güçlü bir beslenme modelini tercih etmek gerekiyor. Somon ve ton balığı gibi soğuk deniz balıkları ile sardalyada bolca bulunan Omega-3 yağ asitlerinin tüketilmesi büyük önem taşıyor. Beraberinde ıspanak, brokoli ve kara lahana gibi koyu yeşil renkli bitkiler ile cevizi de sofradan eksik etmemek önem taşıyor. Kısacası sebze, meyve ve bakliyatın yoğun olduğu, Akdeniz tipi beslenme tedaviyi olumlu etkiliyor. Bunun bir yaşam tarzına dönüşerek, gençlikten itibaren benimsenmesi gerekiyor. Yapılan araştırmalar, beslenme dışında düzenli egzersiz yapanlarda da bu riskin düştüğünü gösteriyor. Hastalığın ortaya çıkışına ilişkin genetik bir faktörün varlığında ise erken tanı için 50 yaşından sonra her yıl taramadan geçilmesi gerekiyor. Kuru tip tespit edildiği taktirde altı ayda bir kontrol yeterli olurken, yaş tip varlığında bu periyot ayda bire düşüyor.

Görme kaybına varacak boyutta ilerlemesini geri döndürmenin mümkün olmadığı ve kesin tedavisi bulunmayan sarı nokta hastalığı açısından önemli nokta, rahatsızlığın çok erken dönemde tanı alması. “Hastalar ilk olarak baktıkları alanı bulanık veya karanlık görmeye başlıyor. En önemlisi de kırıklar oluşuyor. Merkezi görme alanının normal şartlarda düz ve pürüzsüz bir yapıda olması gerekiyor. Sarı nokta hastalığı özellikle yaş tipe dönüştüğünde merkezi görme alanının altında bir damarsal yapı oluşacağından, düşen görüntü de kırılmaya ve yamulmaya başlıyor. Kareli kağıt testi uygulayarak, hastanın yamuk görmesi subjektif olarak değerlendirilebiliyor. Hasta bu testi evinde de uygulayarak kontrol muayeneleri arasında hastalığındaki değişiklikleri takip edebilir.