Bir dilin hem konuşma hem de yazı olmak üzere iki yönü bulunmaktadır. Esasen her yazı dilinin konuşma dilinden ortaya çıktığını belirtmemiz gerekir. İşte bu konuşma diline dilbiliminde “ağız” denilmektedir. Yeri gelmişken bir hususa da değinmek isteriz çünkü ağız, lehçe ve şive terimleri zaman zaman birbirine karıştırılmaktadır.

Ağız: bir şive içerisindeki söyleyiş farklarına dayanan yöreye özgü konuşma biçimidir (Antalya, Erzurum, Kars, Trabzon vd ağızlar).

Şive: Bir dilin bilinen tarihi içinde ayrılmış olup ses ve şekil ayrılıklarına dayanır (Kırgızca, Kazakça, Uygurca vd).

Lehçe: Bir dilin bilinen tarihinden önce, dilin karanlık devrinde kendisinden ayrılmış olup çok büyük ses ve şekil ayrılıkları gösteren kollarına denir (Çuvaşça ve Yakutça).

Türkiye’nin standart dili İstanbul Türkçesine dayanmaktadır. Bu yüzden ağızlardaki söyleyiş biçimleri yazıya yansıtılmamaktadır. Ancak bu durum ağızların Türkçe için önemini eksiltmez. Çünkü standart yazı dilimiz gerek siyasal gerek sosyolojik bakımdan yabancı dillerin etkilerinde kalması nedeniyle Türkçenin esas zenginliği uzun yıllar fark edilmemiş, Türkçe sözler küçümsenip, kaba sayılarak yerine yabancı sözler tercih edilmiştir. Esas konumuzdan ayrılmamak için ayrıntılarına inmeyeceğiz. Kumluca yöresi ağızlarında da fazlaca kullanılan dört örnek ile Türkçenin geçmişine dair bilgiler vereceğiz. Doç. Dr. Emine Atmaca’nın “Batı Akdeniz Yörüklerinin Ağzında Eski Türkçe Unsurlar” başlıklı makalesinde de geçen dört sözcüğü burada zikredeceğim. Meraklıları sözünü ettiğimiz makaleyi inceleyebilir.Ancak “Eski Türkçe” ile Osmanlıca anlaşılmasın. “Osmanlıca” hakkında etraflıca bilgileri sonraki yazılarımızda vereceğiz. Eski Türkçeden kastımız 8. yüzyıldan 11. yüzyıla kadar olan dönemdir.

Ağızlarda koşmak anlamında kullanılan seğirtmek /seyirtmek terimi yüzyıllar önce Asya bozkırlarında at koşturan Türklerin dilinde bulunmaktadır. Kelimenin kökü sek- fiiline dayanır. Eski Türkçe metinlerinde sekrit<sekri “atı atlatmak” anlamında kullanılır. Günümüzde “seke seke” koşmak biçiminde farklı bir versiyonu da bulunmaktadır.

Ünnemek/Ünlemek sözü ise “çağırmak, seslenmek” anlamlarında bugün ağızlarımızda yaşamaktadır. Kelimenin kökü Eski Türkçe ün “ses, seda, şöhret” anlamlarında kullanılmaktadır. Belki de çağırarak şöhretini arttır gibi bir derin anlam da barındırıyordu o zamanlar.

Üleşmek sözcüğü “bölüşmek” anlamı taşımaktadır. Eski Türkçe “üla-ş-“ (parçalamak, bölmek) sözcüğünden türemiştir. Orta Türkçede “üleşmek” biçimini aldığını görmekteyiz. Ancak standart dilde pek çok Türkçe sözcük gibi yerini Farsça “pay” ve “paylaş” sözcüklerine bırakarak ağızlarda yaşamaya devam etmektedir.

Irgalamak sözü “bir o yana bir bu yana sallamak” anlamında kullanılır. Eski Türkçe “ırga”, “ırgal”, “ırkal” gibi örneklerine rastlanır. Günümüzde “ırlamak” (ninni, türkü söylemek) gibi örneğini de görmekteyiz.

Görüldüğü gibi yalnızca dört sözcük ile Anadolu ağızlarında olan sözcüklerin ta Orta Asya’dan 8. yüzyıl hatta belki 8. yüzyıldan da eski bir dönemden geldiğinin altını çizmemiz gerekir. Bunun gibi nice sözcüğümüz yazı dilinde yerini birçoğu yabancı olmak üzere başka sözcüklere bırakmıştır. Unutulan birçok Türkçe sözcük de bulunmaktadır. Son zamanlarda kendilerini “Youtuber” olarak nitelendiren bazı kimseler bunun gibi ağızlarımızdaki nice Türkçe sözcükleri alay konusu haline getirerek gülünç bir atmosfer yarattığını zannetmektedir. Ancak ağız özellikleri her dilde bulunur. Sanıyorum başka milletlerin insanları yöresel ağız özelliklerini mizah konusu haline getirmeyecek kadar bilinçli kimselerdir. Anadolu ağızları Türkçenin bir zenginliğidir. Her sözcüğün bir hikâyesi ve tarihi vardır. Yeter ki bunun bilincinde olalım. Saygı ve sevgilerimle…

Kaynaklar

-Tuncer Gülensoy, Türkçe El Kitabı, Akçağ Yayınları, Ankara 2000.

-Leyla Karahan, Anadolu Ağızlarının Sınıflandırılması, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2017.

Şafak KRAKOÇ

Edebiyat Öğretmeni