Kirlenmeyen bir şey olabilir mi? Varsa acaba nedir? Bu soruyu kendime sorduğum günlerden birini yaşıyordum. Kirlenmeyen bir şeyin olduğunu bir şekilde öğrendim. Hayatta kirlenmeyen tek şey, sabunmuş. Bunun böyle olduğunu duyduğum veya öğrendiğim zaman nasıl olur diye sorguladım.

Sabun tüm kirliliklerde kullanılıyordu. Elimizin, ayağımızın, bedenimizin, üstümüzün, başımızın, giysilerimizin ve bunlara benzer her türlü kirliliğin temizliğinde sabun kullanıyor, böylece kirlilik kaybolup, gidiyordu. Kullandığımız sabunda azalma olsa da, kullanmaya devam ettiğimiz halde bakıyoruz ki gerçekten kir tutmamış, kirlenmemiştir. Bu kadar kirliliğe karşı sabunun kirlenmemesi ilgi çekici bir durum değil midir?

Oysa günümüzde yaşadığımız kirliliklerin haddi hesabı yok. Çevreyi akıl almaz derecede kirlettiğimiz bir gerçek. Ne istedik çevreden, neden çevreyi kirletmeden kaçınmadık? Kirlenen çevre bir gün bitebilirdi, düşünülmeliydi. Çevreyi bitmez sandık, çevre biz insanların geleceğiydi. Çevre biterse gelecekte biterdi.

Yılla öncesi tarım ürünlerinde kendisine yeten yedi ülkeden biriydik. Şimdi çok şey dışarıdan ithal yoluyla geliyor. Saman bile. Tarımı bitirdik, toprakları kirlettik. Su bulunca yetiştirdiğimiz bitkileri bol bol suladık. İstediğimiz verimi alamadık. Gereksiz sulama nedeniyle topraklarımız tuzlandı, verim düştü. Mazot, akaryakıt fiyatlarının yüksek oluşu nedeniyle tarlalar ekilemedi, boş kaldı.

Araya birde yağışların azalması düzensiz yağışlar girince, yağışlarla birlikte otlar azaldı. Ortaklara bağlı olarak hayvancılık zorlaştı. Hayvancılık sorun oldu. Yeterli ot, yeterli mera, yeterli saman olmayınca hayvancılıkta problem doğdu. Böylece kirlenmeyi her alan da adım adım karşımız da bulduk. Tarım ve hayvancılık birbirine bağlıydı. Biri diğerini tamamlıyordu. Tarım ve hayvancılıktan elde edilen ürünler sağlıklı beslenmenin temelini oluşturuyordu.

Sanayi, dedik çok güzel yerlere sanayi tesisleri kurmaktan kaçınmadık. Sürdürülen politikalar günü birlik, aldatıcı politikalardı. Günü birlik politikalar bizi sanayide de çıkmaza soktu. Sanayi atıkları, nehirleri, dereleri, suları, denizleri, çevreyi kirletti. Yapılan işlerle doğal güzellikler birbirleriyle bağdaşmadı. Bu yüzden karlı çıkmanın hesabını yapamadık.

Geleneksel olarak sürdürmüş olduğumuz yaşam göçebe toplumuna dönüktü. Dünya değişmiş yeni bir dünya, yeni bir düzen kurulmuştu. Bu düzenin kendine göre kuralları vardı. Bu düzenin acımasız olduğu bir gerçekti. Toplumculuk yoktu. ‘’Gemisini kurtaran kaptan’’, ‘’altta kalanın canı çıksın’’ esasına dayanıyordu. Bu düşünceler geleneksel yaşantımıza da uymuyordu. Bu nokta da sosyal dengenin iyi kurulması açısından insanlarımızın iyi eğitilmesi gerekiyordu. İyi eğitim; hak, hukuk, adalet, eşitlik, uygarlık esasına dayandırılmalıydı. Eğitim insan ve bilim merkezli olunca uygar toplumda insan ilişkileri de farklı yaşanırdı.

Bütün bu hususlara uymak için yeni bir ses, farklı bir düşünce, farklı bir tavır gerekiyordu. Bu farklılığı yakalayabilenler insanca yaşamanın koşullarını yaratmış oluyordu. Mustafa Kemal Atatürk yeni bir ses, farklı bir düşünce, farklı bir tavrın temellerini oluşturan liderdi. Atatürk’ün yaptıklarını daha ileri götürme konusunda adımlar atılabilseydi Tarım ve Hayvancılık bitmez, ortalık kirlenmezdi. Sanayi gelişir, kaliteli insanlar yetişir, insan ilişkileri iyi koşullarda değişirdi.

Bugünlerde gündem kaz dağlarında yaşanan rezalet ve SALDA gölüne ilişkin yapılmak istenenlerdi. Salda gölü farklı özelliği olan bir göldür. Türkiye’nin en temiz gölüdür. SİT alandır. Tertemiz suyu bembeyaz sahili vardır. Endemik bitkilerle, balık ve kuş türlerini barındırır. Bilimsel ve arkeolojik çalışmalar yapılabilir. Bunların dışında asla el sürülmemesi gereken yapıda bir göldür. TOKİ ihalesiyle buraya millet bahçesi yapılmak istenilmektedir. Yapılaşma ve yerleşime giden bir yol açılarak sonrasında ise kervan yoluna devam edecektir. Olacak şey midir? Nerede bir güzellik varsa kirletmek şart mıdır?

Tarihimize, doğamıza, kültürümüze sahip çıkılması halinde bunların sonu alınabilecektir. Akıl, bilim, kültür ve sanat, tarih şuuru, doğa sevgisi, yurtseverlik boş şeyler değildir. Bunlara uyulursa karanlıklar kısa sürede aydınlığa dönüşecek, kirlenmelerde yaşanmayacaktır.

İnsan ilişkilerini (Sosyal ve ekonomik ilişkiler dâhil) yalan, dolan ve tutarsızlıklar kirletir. Onun için yalanlardan, yanlışlardan ve tutarsızlıklardan kaçınılmalıdır. Değer yargılarımız ve inançlarımız manevi dünyamızı yaratır. Onun için bu sahalar asla kirletilmemelidir.

Çevremiz ve yaşantımız her alanda çok kirlendi. Kirlenmeyen tek şey olan sabunun dışında kirlenmeyen ne kaldı acaba? Kirlilik ne derece az olursa, insanlık potansiyeli o oranda artacaktır. Bilgi kirliliği insanların aklını karıştıran kirliliktir. Bu kirliliğin içinden çıkabilmek ancak seçenekler üretilerek ve üretilen bu seçeneklerin değerlendirilmesiyle mümkün olacaktır.

Camide, cem evinde, havrada, kilisede kısaca her mekânda yapılan tüm ibadetlerin özü kirlenmekten arınmak içindir. Arınma çabalarına rağmen kirlilik devam ediyorsa. Ortada çok düşündürücü bir durum vardır.

Kirlenmekten arınabilmektir hüner. Arınabilmek için tüm evren kendi kurallarına göre döner. Günleriniz kirlenmeyen sabun gibi bembeyaz, ak bulutlara eş olsun. SEVGİLERİMLE…


CAFER GÜNDOĞDU 0539 979 35 29