Bir kadın gördüm akşamın alaca karanlığında. Yanında iki kız çocuğu okul çağında. Kadın güzelceydi de, ama üstü başı elleri kir içindeydi yanındaki kız çocukları gibi. Çocukların gözleri derin, göz çevrelerini kaplayan toz ve yağ tabakasından. Ellerini omuzlarının üstünden geriye doğru kaldırarak, arkasında sürüklediği büyük bir çuvalın içine koyuyordu bulduklarını. Çöplerden topladığı üç beş kuruş para edecek pet şişeleri, cam şişeleri, plastik parçalarını, metalleri, teneke kutuları, mukavvaları…Göz ucuyla da karşıya bakıyorlardı arada bir. Karşıdaki çöp bidonunu yeni bir şeyler bulma umutlarıyla hedef seçmişler belli. Yine de hedefe doğru yürürken gözleri hep yerde bir şeyler bulacaklarmış gibi. Yollara da bir şeyler atmıştır belki bir çevre düşmanı diye.

Yüreklerinde yeni bir şeyler bulma umudu var belki, ama yüzleri mutsuz, gözleri fersiz, bedenleri yorgun belli…

Boyundan büyük çuvalı dolduracak, ayıracak, satacak… Küçük bir poşet içinde belki birkaç ekmek alacak. Sonra ekmek poşetini de diğer topladıklarıyla satacak… Çocuklar okula bile gitmeyecek. Gündüz vakti kendi başlarına dolaşacaklar sokakları… Onlar yaklaşınca çöp bidonlarına, sokak kedileri kaçışacak…

Yüreklerinde yaşama direnci var belki; ama gözleri yılgın, gönülleri kırgın, bedenleri yorgun belli…

İnsanlar mutsuz…

İNSANLAR GERGİN...

İnsanlar gördüm, sabahın ilk saatleriydi. Bir yerlere gidiyorlardı. Kırmızı ışıkta durdu. Soluna başka bir araba, arkalarında da ben durdum. Sağ tarafımızdan bir motorlu yaklaştı ışıklara. Belli ki acelesi vardı. Sarı ışık yandı, önümdeki araçlar yürüdü hep birlikte. En sağdaki motorlu düz yürüdü, solundaki araba motorun önünden sağa döndü, en soldaki de motorun arkasından sağa döndü. Motor yalpaladı, motorlu afalladı. Ben bakakaldım.

Arabalardan biri yolu ikiye ayıran refüjlerin sağından, biri solundan geçerek aynı yolu buldular. Motorlu toparladı yoluna koyuldu. Arabalılar benim gideceğim yere girdiler. Bakmadım kim olduklarına...

Katılmam gereken toplantıya katıldım. İçeride yirmi kadar insan vardı. Konu trafik ve kurallarıydı, söz aldım az önce gördüğüm durumu anlattım, olmasa iyi olurdu diye... Toplantı sona erdi çıkışta bir arkadaş yaklaştı yanıma; "Motorun önünü kesen arabalı bendim" dedi. Niye der gibi baktım yüzüne. Kaşlarını bana da çatarak devam etti "Motorlu yanlış yere durdu, durmasaydı." dedi.

Sen de görevli misin bugün?" dedim. "Evet" dedi. "Sürücü Belgesi" alacak kursiyerlerin sınavlarını yapmak, onların kurallara ne kadar uyduklarını denetlemek üzere işe koyulduk...

İnsanlar gergindi, ben gerildim, o gün gergin geçti...

Bir kızcağız katılacaktı sınava. Babası eskiden tanıdığımdı. Epeyce uğraştıktan sonra çay alırken sokuldu yanıma, "Beni tanıdın değil mi?" dedi. "Evet" dedim. "Benim kız sınava girecek de..." dedi. "Başarılar dilerim" dedim.

Kız heyecanlıydı, heyecanı biraz yatışınca “Başlayabiliriz” dedim. İlerleyen süreçte sinyal hatası yaptı. Talimatlar “geçemez” diyordu. Geçemedi.

Babası öğrendi. "Sinyalden bırakılır mı" dedi. "Kural öyle" dedim." Ayıp sizin yaptığınız" dedi. "Kuralı ben koymadım" dedim. Sesini daha da yükselterek, "Kim koydu bu kuralı, böyle kural mı olur, bu kuralı koyanın..." Atarlandı. İyi ki kurala sövdü. Homurdanarak arabasına bindi, sert bir pati çekerek uzaklaştı.

Kuralı ben koymamıştım. Aslında kurallarda, kuralsızların payı vardı...

Adam gergindi. Oradaki herkes gerildi, ben gerildim,

Gün gergin geçti...

Şaban BALTACIOĞLU