Yolculuk bir yerden kalkıp başka bir yere gitmektir. Yürüyerek (yaya olarak) gideriz. Vasıta olarak, arabayla, otobüsle, trenle, vapurla, kamyon ve kamyonet, kısaca yaya olarak veya vasıta ile bir yerden kalkıp başka yerlere gideriz.

Ayrıca ileri teknolojilerin geliştiği ülkelerde görüldüğü gibi aya yolculuk, marsa yolculuk, uzaya yolculuk konusunda da ülkeler arasında adeta bir yarış bulunmaktadır.

Yolculukların bazılarında endişe yaşanır. Bazı yolculuklarda kişisel meraklarımıza yanıt buluruz. Otobüs, tren, vapur yolculuklarının hepsinde ayrı bir keyif yaşanır. Yolculuklar ve mekan değiştirmeler için öteden beri kullanılan söz “yer değiştirmelerde ferahlık vardır”. Bu sözün doğruluğunu seyahat sonrası kabul ederiz.

Yolculuğun başka bir çeşidi içsel yolculuktur. İçsel yolculuk insanın içe dönerek, vicdanen muhasebe yaparak kendisi ile hesaplaşmasıdır. İnsanlar olarak sıklıkla içsel yolculuğa çıkmamız, kendimizi görmemiz, tanımamız anlamını taşır. Kendimizi mutlaka görmeli ve tanımalıyız. Bir bakıma kendimizi yaşantımızı görmek ve tanımak aynı zamanda bir gerekliliktir.

Hareket noktası kişinin kendisidir. Kişi ne düşünürse ona göre hareket eder. İnsan olarak özümüz bizi insanca davranışlara yönlendirir. İnsanın olup bitenlerden kendini vicdanen sorumlu tutması bu yönelişin kaynağını teşkil eder.

İnsan düşünceleri, eylemleri, duygularıyla kendisini yaratır. İnsan kendini yaratırken büyük ölçüde aklını devreye sokmalıdır. Aklımızın ışığında, kendimizi iyi duygularla besleyebilirsek, iyilik, doğruluk, güzelliklerle, iyi duygular arttırılıp geliştirilebilir. Kendimizi kötülük, çirkinlik, kirlilik, düşmanlık gibi kötü duygulardan arındırmak için çaba göstermeliyiz. Bunlardan ne kadar uzak kalırsak, insanlığa da o kadar yakın oluruz.

Gerçekler gözümüzün gördüğü, kulaklarımızın duyduğu yaşanmış olaylardır. Bu nedenlerle yalanlara, dolanlara değil, gerçeklere itibar edilmelidir.

İnsanların kafaları değiştirilir, kaliteleri geliştirilirse çok şeyler değişecek, farklı bir yaşam doğacaktır. İsviçre’den yeni dönen bir arkadaşım anlattı; Yol kavşaklarında trafik ışıkları olmadığı halde trafik kazaları yaşanmıyormuş. Sabah yürüyüşlerinde sıcak selamlaşmalar oluyormuş. İnsanlar birbirlerinin bakışmalarından rahatsız olmak şöyle dursun feyz ve cesaret alıp moral buluyor, güven yaşıyormuş. Arkadaşımın anlattıklarını şaşırarak dinledim. Aynı tavırların ülkemde de olmasını istedim.

Duyduğumuz, okuduğumuz zaman hoşumuza giden gerçeklerde oluyor. Şöyle ki Ankara’da büyükşehir belediyesi tarafından Altınpark’taki otoparkın üzerine kurulan güneş enerjisi santrali ile yılda 15 milyon kilowat saat elektrik üretilecek, üretilen elektrik satılacak, büyükşehir belediyesi 13 milyon TL gelir elde edecek, yılda 10 bin konutun ihtiyacını karşılayacak elektrik üretimi yapılacak. Ne güzel değil mi?

Tekirdağ’da amirinin kızına direksiyon başında telefonla konuştuğu için 235 TL ceza kesen trafik polisi emniyet müdürünce takdirname ile ödüllendirildi. Bunlar hoşumuza giden gerçekler. Sayıları ne kadar fazla olursa o kadar iyi.

Kaza anlarında insanlarımızın kazazedelerin yardımına koştuklarını görüyoruz. Doğal afetlerde aynı şekilde insanlarımız arasında yardımlaşma ve dayanışma en duyarlı şekilde yaşanıyor.

Bir de yaşanılan çirkin ve acı gerçekler var. Bu gibi durumlarda midemiz bulanıyor, kendimizi kötü hissediyoruz. Bunlardan bazıları şöyle: 6 yılda 120 bin çocuğun doğum yapmış olduğu gerçeği. Bu olayın ayıbını yaşayanlar nasıl bağışlanabilir ki?

Çocukların yurtlarda cinsel istismara uğramaları, kaçırılıp öldürülmeleri. Bu gibi görevlilerin hastalıklı hallerine ne denebilir? Buna bir çare…

Ege’nin can damarı Gediz Ovası alarm veriyor. Jeotermal santral atıkları yüzünden bağlar, incirler, zeytinlikler, kuruyor, santraller doğayı tahrip ediyor, çiftçiler mağdur oluyor. Manisa Alaşehir’de çevreye yayılan kükürt yüzünden üzüm bağları, zeytin ağaçları kuruyor. Karadeniz’de 26 balığın nesli tükeniyor. Marmara denizinde 125 balığın neslinin kurumasına neden olunuyor.

Antalya’nın Toroslarında, Türkiye’nin birçok yerinde taş, mermer ve kireç ocaklarından geçilmiyor. Sayısız sayıda taş, mermer ocağı var. Toz duman dağı, bayırı her yeri kaplamış tozdan dumandan geçilmiyor. Birbirini tutmayan açıklamalar savruluyor, havada. Yalanlar öylesine fazla ki yalanla gerçek seçilmiyor.

Bir de ALAKIR Çayındaki HES gerçeği var. Bunların çevreye zarar verip ekolojik dengeyi bozmaları söz konusu ise yapımına asla izin verilmemelidir. Ülkenin ve milletin çıkarları her zaman şirket çıkarlarından üstün tutulmalıdır.

Kazalar, normal koşullarda yaşanırsa kazadır. Önlem alınmadan kazalar yaşanıyorsa cinayettir. Cinayete seyirci kalmak insanlık ayıbıdır. Cinayete sebep olan sorumlular en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.

Ne yapılıyorsa hakkı vererek yapılmalıdır. Bu konuda yeterlilik ve işbilirlik esastır. Kayırmalarla, yandaşlara makam kazandırmakla bu işlerin üstesinden gelinemez.

Gerçeğe yolculuk kalifiye elamanlarla yapılır. Gerçeğe yolculuk kararlılık ister. Atatürk’ün yaptığı gibi güçlü bir kadroyla, gerçeklere yolculuk başarı sağlayacaktır.

Gerçeğe ulaşma yolunda aklımızın ve bilimin ışığında safsataya boyun eğmeden sonuna kadar mücadele etmek herkesin görevi olmalıdır. Zaman daralmadan, işler sarpa sarmadan karanlıktan aydınlığa çıkmak için yola çıkmanın zamanıdır. Huzurlu ve aydınlık günler dilerim. SEVGİLERİMLE

Tel: 0539 979 35 29 Cafer GÜNDOĞDU