Toplum olarak hasletlerimiz değişti son yıllarda. Fesatlanma, kibirlenme, insanları küçük görme, kendini bir şey sanma, ne oldum delisi olma, bencil davranma, işkolik olma, hep para kazanma hırsında olma, hayatı akademik başarıdan ibaret görme, antisosyal olma, çıkarları doğrultusunda düşünme ve hareket etme, paylaşamama, gerçekte insanları sevmeme, kendini sevmeme; olmayan özgüvenini, olmayan sevgisizliğini iki yüzlülükle örtbas etmeye çalışma, iftira, yalan, talan…

Korkaklığını bastırmak için çeşitli gurupların içinde yer alma. Parasıyla ya da şöhretiyle itibar edinmeye çalışma. Yardımsevermiş gibi görünmek için, iyiliğinde bile karşılık bekleyerek, Allah katında sevaba girmiş olmanın kendince iç huzuruyla, aslında kendine minnet oluşturma. Bazen bunu “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” beklentisiyle yapma. İtibarlı olarak gördüğü insanlara yakın olabilmek, bundan kendine pay çıkarabilmek için; kalabalıklarda aralardan sıyrılarak bu insanların yanlarına sokulmaya çalışma. Diz boyu yalakalıklar yapma, methiyeler düzme. Nabza göre şerbet verme…

Daha arttırabileceğimiz artık neredeyse normalmiş gibi algılanan ve normalmiş gibi bir çok kişinin hasleti(!) haline gelen bu kişilik biçimiyle toplumumuz nereye gidiyor bilinmez.

Okullara “Değerler Eğitimi” adı altında yapılması gereken, yok etmek için o kadar uğraştığımız (!) değerlerimizin korunması amacıyla bazı çalışmalar konuldu. Buna bile ihtiyaç duyduğumuza göre; demek ki kaybetmişiz bazı değerleri. Ancak “Değerler Eğitimi” uygulamaları da bir çok uygulamada olduğu gibi kağıt üzerinde kalıyor. Birilerine göstermelik yapılıyor. Değerli görünebilmek için bir takım değersizlikler sergileniyor. Çünkü hep birileri bir şeyleri kendi çıkarları doğrultusunda birilerine yaranmak, birilerine şirin görünmek, birilerine yalakalanmak için yapıyor. Bu değersizlikten, bu kişilik erozyonundan dolayı değil mi toplumumuzu oluşturan bireylerin(ne kadar bireyiz tartışılır) ya da kitlelerin şahsi çıkarları için fırtınaya tutulmuş gemi gibi sağa sola yalpalamaları. Nerden rüzgar alırlarsa o tarafa yönelmeleri… “Hak” adına her türlü haksızlığı ve hukuksuzluğu yapmaları. Kendine hak gördüğünü, başkalarının hakkından gasp ederek elde etmeleri...

Ters esecek bir rüzgar onları alabora etmeyecek; çünkü yine yeni rüzgara çevirecekler yelkenlerini. Yine günlerini kurtarma peşinde olacaklar. Yine yollar alacaklar bilinmezliklerine. Duruşlarını bozmayanlara el sallayacaklar…

Ama bir gün insanlar, insanlıklarını hatırlayacaklar. Bunların değersizliklerini yüzlerine vuracaklar. Siz önce insan olun diyecekler… İnsan olana “adam” diyecekler… Olmayanı da adam yerine koymayacaklar…

Şaban BALTACIOĞLU
BEŞ KÖŞE