Hepimiz biliyoruz ki bugün Çin, dünyada bir süper güç konumunda. Gerek nüfus bakımından gerekse ekonomik ve siyasi gücü bakımından hedefledikleri “Çin Rüyası”na doğru hızla ilerlemektedir.

Çin rüyası, Çin’in uzun yıllardan beri hedefledikleri tüm dünyaya hükmetmek anlamına gelmektedir. Biz bu yazıda alanımız itibarıyla siyasete fazla girmemeğe özen göstererek Çin’in Türk Dünyasına bakışlarını bu yazıda ele almak istiyoruz. Çünkü bir takım konular milli kimliğimiz “Türklük” için önem arz etmektedir. Nihal Atsız’ın bir yazısındaki bir cümlesi ilgimizi çektiği için buraya eklemeyi gerekli gördük. Cümle aynen şöyle: “Kıbrıs’ta Türkler öldürülürken futbol maçı tartışması yapan hayvanları insanlığa döndürmenin başka yolu yoktur” Atsız bu cümlesinde ki hayvan kelimesini hakaret anlamında kullanmaktan ziyade, insanların duyarsızlığını vurgulamıştır. Bu cümle bugün de geçerliliğini koruduğunu düşünüyorum. Bir yerlerde insanlar öldürülüyor, yok ediliyor. Hem de bu insanlar bizim soydaşlarımız, kardeşlerimiz oluyor. İnsanların bu konudan uzaklaşması için yapay gündemler yaratılıyor ve asıl meselemiz olan Türk insanının başına gelenler göz ardı ediliyor.

Şimdi şöyle ki Çin ile Türk ilişkileri çok eskilere dayanıyor. Hatta Türk ismi de ilk defa Çin kaynaklarında geçmektedir. Ancak Çin kaynakları dünyada bilimsel niteliği düşük olan kaynaklardır. Çünkü Çinlilerin doğası gereği bazı gerçekleri ülkelerinin itibarına gölge düşürmemesi için sakladığı, çıkarlarına göre değiştirdiği bilinen bir gerçektir. Bu bugünün Çinlileri için de geçerlidir. Söz gelişi Prof. SadıYangChaoChun’un Türkiye ve Çin Arasındaki Kültür Mübadelesinin Tarihi Geçmişi makalesinde yalnızca Çin kültürünün Türk kültürü üzerindeki etkileri anlatılmış, Çin ve Çin kültürü övülmekle bitirilmemiştir. Sanki siyasi kaygılar neticesinde hazırlanmış bir makaledir. Meraklıları internette bu makaleye ulaşabilir.

Bilindiği gibi Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol adlı bir projesi” vardır. Bu projeye göre Asya’dan Avrupa’ya ticaretin kolaylaşması için bir demiryolu hattının yapılması planlanıyor. Söylentilere göre bu proje Çin’in gözünde 2049 yılında tamamlanacak. Bu tarih aynı zamanda Çin’in kuruluşunun 100. yılını kapsamaktadır. Şimdi şunu düşünebiliriz? Bu yalnızca masum bir ticaret güzergâhı mı? Elbette hayır. Hocamız Prof. Erkem Barak Arıkoğlu konferanslarında ve makalelerinde bunu açıklıyor: “Rusya’nın bütün Asya’yı işgal etmesi “Trans Sibirya Demiryolu” sayesinde oldu. Demiryolunun uğradığı bütün bölgelerde Türk Kültür ve medeniyeti yok edildi.

Bağımsızlıklarının üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerinde herkes Rusça konuşuyor. Üstelik de Rus nüfusunun hemen hiç kalmadığı bölgelerde bile. Avrupalılar Amerika’yı işgal edip yerel kültürleri ve toplumları toplu olarak yok ederken ellerindeki en önemli araç Demiryolu idi.” Çin’in bu projesinin ilk ayağı bugün işgal altında tuttuğu, Uygur erkeklerin çoğunluğunun öldürüldüğü, kadınların kısırlaştırıldığı, çocukların Çinlileştirildiği ve Çin’in “Yeni sınırlar” anlamına gelen “Şincan” adını verdiği Çin’in batısı, Orta Asya’ya açılan kapıdır. Bu durum tüm Türk coğrafyaları için uyanık olmalarını zorunlu kılıyor. Çünkü Çin’in oynadığı oyun maalesef görünenden daha tehlikeli. Çin ekonomisi sayesinde fakir ülkelere kredi sağlayarak kendisine bağımlı hale getiriyor, borçlandırıyor. Ödenemeyen borçların karşılığında toprak satın alıyor. Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan da bu yaşanıyor. Ayrıca bu bölgelerde artan Çin nüfusu da ayrı bir tehlike. Çünkü Çin bilindiği gibi kendi ülkesinde nüfusunu azaltmaya yönelik bir politika izliyor. Her ailenin bir çocuğu olmak zorunda.

Ancak Çin dışındaki coğrafyalarda bu geçerli değil. Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan da doğan Çinli çocuk sayısı giderek çoğalıyor. Tıpkı Çin Doğu Türkistan’a yerleştirdiği Han Çinlileri gibi oralara da Çinlilerin yerleşmeleri için destek veriyor. Temmuz 2009’da Uygurlar ile Han Çinlileri arasında büyük bir etnik iç savaş yaşanmıştı. Çinliler hiç çekinmeden söylüyorum. Uygur avına çıktılar, sokaklarda gördükleri her Uygur’u öldürdüler. Yabancı medyanın bölgeden çıkarılması bunun apaçık kanıtı. İleride bunun diğer coğrafyalarda yaşanmayacağının garantisi yok. Çin’de yayılan bir cümle var. Çok önceden ortaya çıktığını tahmin ediyorum. “Çin; Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Özbekistan topraklarını Tanrının Çinlilere lütfettiği lezzetli bir pasta” olarak adlandırıyor.

Gerisini siz düşünün. Avrupa bu tehlike karşısında artık uyandı birçok Konfüçyüs enstitüsü kapandı. Onlara göre bu Çin’in casusluk merkezleri. Türkiye üniversitelerinde de bu enstitülerden sanıyorum 9-12 tane bulunuyor. Ancak bizim Yunus Emre enstitümüzün Çin’de açılmasında izin verilmedi. Atamız Bilge Kağan bizi 730’lu yıllarda uyarmış Çinliler uzağı yakın eder, tatlı sözle ipeği ile aldatır. Gerçek yüzünü o zaman gösterir. Uyan Türk milleti öleceksin!” demiştir. Bu hâlâ bugün de geçerli şimdilerde Çin dışişleri bakanının Türkiye ziyareti artmaya başladı. Hatta Çin’in projesinin güzergâhı Türkiye’den de geçiyor. Dikkat etmek, uyanık olmak icap ediyor.

Şafak KARAKOÇ