Batı Antalya Gazetesi yazarlarından Ramazan Sarıkayalı 2 Aralık 2016 tarihli “Herşeyin bedeli var” adıyla yayınlanan yazısında “Evlatlarımız ölüyor. Kaybolan canlar, sönen ocaklar karşısında öyle anlar oluyor ki insanın yüreğinden “Yeter artık” diye feryat etmek geliyor. Ya sabır diyoruz. “Bakalım nereye kadar” diyor.

Gerçekten nereye kadar. Bütün bunların bir sonu, bir sonucu olmalı. 1984 yılında başlayan ve o tarihten beri aralıksız olarak sürdürülen terörün kökü kazınmalı artık.

Yetkililer toplantı üstüne toplantı yapıyor, terör aynı şiddetiyle devam ediyor. Değişen birşey olmuyor. Bu kadar toplantı, bir o kadar alınan kararlar var. Sonuç yok. 

Toplantı sonuçlarını merak ediyor, alınan kararları bilmek istiyoruz. Bilgilenmek hakkımız değilmi?

Teröre karşı seferberlik çağrıları elbet olumludur. Bu çağrıya kulak verilmelidir. Bu ülkede yaşayan insanlar olarak bir tehlike sezdiğimizde, hain bir hazırlık gördüğümüzde en kısa yoldan ilgili ve yetkili olanlara durumu bildirmek görevimizdir. Seve seve yaparız. Bu görev önemlidir. Çözüme katkı sağlasa da yeterli değildir.

Daha köklü önlemler için toplantılarda alınan kararlar etkili şekilde uygulanmalıdır. Terör olaylarının siyasi, ekonomik, sosyal boyutları vardır. Her yönü ve her boyutuyla problem irdeleyip, önlemlere ilişkin kararların hayata geçirilmesi problemin ortadan kalkmasını sağlayacaktır.

Bu problemin üstesinden gelecek yetişmiş diplomatlarımız yok mu?

Uluslararası ilişkilerde kariyer ve söz sahibi bilimsel araştırmaları bulunan akademisyenlerimiz bilim adamlarımız yok mu? Tarih tekerrürden ibaretse bu tekerrüre ışık tutacak tarihçilerimiz yok mu?

1984 yılıdan beri kazanılan deneyimler aklımızı başımıza getirmediyse içinde bulunduğumuz durum ahmaklık değilde nedir?

Soruları daha da çoğaltmak mümkündür. Bugüne kadar konuya ilişkin her soru sorulmuş her sorununda çoktan yanıtı verilmiş olmalıydı. İş uzadıkça ölü ve yaralı sayısı artıyor, kan gövdeyi götürüyordu.

Bu konuyu irdeleyen, eleştirenlerde elbet olacaktır. İrdeleyenlerde, eleştirenler de arayış içinde olan kişilerdir. Canlarımız yanıyor, kanımız donuyor. Kendimizi çok kötü hissediyoruz.

Askerlerimiz, polislerimiz güvenlik görevlilerimiz öncelikli olmak üzere her yaştan insanımızı kaybetmiş olmanın acısı yüreklerimizi dağlıyor. Üzüntüden uykumuzu yitiriyoruz. Perişan oluyoruz. Yaşam işkence haline geliyor, deprasyona giriyor, kahroluyoruz.

Terör canımızı dayanılmaz şekilde yakıyor. Şaşkınlığımız ortada halimiz perişan. Buna bir çare diye haykırıyoruz.

Terörün ekmeğine yağ sürmeyelim çağrısı hergün tekrar tekrar söyleniyor. Umudumuzu yitirmeyelim, yaşantımızı hiç birşey olmamış gibi normal koşullarda sürdürelim ama Ramazan Sarıkayalı’nın dediği gibi  “Nereye kadar?”

Dünya beşten büyükse vatanımızın varlığı insanlarımızın sağlığı onlardan daha büyüktür. İstiklal savaşı öncesini yaşıyorsam o günlerdeki toplumsal ruhumuz olan kuvayi milliye ruhunda birleşme zorunluluğu vardır?

“Söz konusu vatansa gerisi ayrıntı” olduğuna göre herkes çıkar hesaplarını bir kenara bırakıp vatanımız ve milletimiz adına canını ortaya koymalıdır. Vatanımız geleceğimizdir. Vatanımız yoksa geleceğimizde yoktur.

Vatanımızın milletimizin canlarımızın mallarımızın, korunma zamanıdır.