İsteyerek evleniyoruz. İlk yıllarda eşlerin birbirlerine hayranlık derecesinde ilgileri oluyor. Bu hava, eşleri birbirine sıkıca bağlıyor. Sonra mutlu mutlu yaşanıyor.

Kişiler birbirinin görünüş, davranış, yaşam tarzını onaylıyorsa bu durum karşı tarafa iyice yaklaştırıyor. Bunlara kıymet verilmesi beraberinde sevgiyi de getirecek, sevginin olduğu yerde ise olumsuzluk yeşermeyecektir.

Fakat daha sonra bütün bunların tersini yaşıyorsanız beğenilmeyen kişinin herşeyi batmaya başlar. Mutsuzluk doğunca da eşler birbirlerine kızmaya başlayacaktır.

Aynı çatı altında birbirlerine tamammül edemeyen eşler durumuna gelindiyse işler karışır. İşlerin karışmasıyla da yaşam zorlaşır.

Önceleri derinlemesine bir değerlendirme yapılmaz. Dış görünüş ve o günün şartları uygun düşer. Eşler birbirini öylece kabul eder ve bu durumun öylece sürüp gideceği düşünülür.

Daha sonrasına gelince eşler birbirlerini yakından tanıyıp farklılıklar yaşandığından gönüller düşer, ilgide azalır. Bunlar yaşandıktan sonrada sıradanlık kendini gösterir. Bu an işlerin ve eşlerin daha da zorlandığı zamandır.

Bu süre içinde çocuklar olmuştur. Çocuk yoksa yaşam daha kolaydır. Çocuklar varsa evli çiftlerde sorumlulukta varsa çocukların büyütülüp yaşama hazırlanması esastır.

Sorumluluk duygusu taşımayan veya sorumluluk duygusu gelişmemiş eşlerde bunun tam tersi yaşanır. İş hafife alınarak en kısa aralıkta bitirilir.

Doğru ileştişim kurulamıyorsa zaman içinde daha da kopmalar olacaktır. Böyle oluncada kişiler birbirinden uzaklaşacak, her eş kendi içine dönecektir. Kendi içine dönen eş artık oyalanmak isteyecek, zevk alabileceği bazı küçük şeylere yönelecektir. Artık psikolojisi değişmiştir.

Kişiler arasında diyolog kopuksa sıradan sürdürülen bir yaşam doğuyor. Buna bağlı olarak konuşma süreleri de oldukça azalıyor.

“Ne yaparsam yapayım, sana yaranamıyorum” gibi beylik sözlerde araya girince davranışlarda değişiyor. Kötü sözlerle birlikte kötü davranış biçimleri de kendini gösteriyor.

Bu durumda ilişkiler dikkatle değerlendirilmeli, insanlığın değerleri ortaya koyulmamalı. Eşler birbirinde bu değerlerden hangileri var, hangileri yoksa bunu tespit edip sorgulamalıdırlar.

İlişkilerde sorunların ortaya çıkma nedeni eşlerin birbirini oldukları gibi kabul etmemelerinin yanında sevgi ve saygılarını da  yitirmiş olmalarıdır.

Öfke ile ortaya çıkmak, ağza ne gelirse söylemek, ufak bazı olayları abartarak yaşamak, sürekli suçlanmalar, bunlara ilaveten kişiyi bazı sözlerle rencide etmek ilişkiyi iyice kopma noktasına getirecektir.

Susmak çare olmuyorsa kişinin kendisini savunmasına ilişkin birkaç söz söylenmesi, oda olmuyorsa, bu koşullar çaresizliği yaşamak olur. İşin içinden çıkılamaz. Karşıdaki kişinin olumlu özelllikleri, beğenilen tarafları görmezden gelinirse yalnız eksik yanlarıyla değerlendirilmesi çıkmazın devam ettirilmesidir. Olay tamamen tersine çevrilmelidir.

Bitti denildiği durumlarda bile seçenek geliştirilebilir. Boşanmaların her geçen gün artması problemlerin artmasına bağlı olduğu gibi özveriyle yaklaşmama isteğimize de bağlıdır. Uzlaşmaya ve özveriye yakın olabilirsek problemlerin çözümü de artacaktır.

Ertürk Aksu’nun Ateş romanında söylediği gibi “Seninle ikimize bir dünya kadar çok değilmiydik” diyebilmek bu kadar mı zor? Bu söz ilk günlere dönmeyi o günlerdeki heyecanları ve güzellikleri yaşamaya yetecektir. 

Ayrıldınızsa inşallah barışır eski günlere dönersiniz. Haydi hayırlısı.