Tarımın bir Milli Güvenlik Meselesi olduğunu kabul etmeyenimiz yok.Fakat uygulamada bu fikri ne kadar gerçekleştirebiliyoruz?Düşünceler,duygular çok güzel olsa da bu olumlu hava davranışlara yansımıyor.Küçük çiftçi neticede,bu kadar sunumun ardından somut bir sonuç görmek istiyor.

Tarım bir Milli Güvenlik Meselesi ise Türk Çiftçisi; yunan çiftçisi ile,mısır çiftçisi ile rekabet edebiliyor mu?Örneğin rakip ülkelerin çiftçileri domatesi bizden ucuza mı,pahalıya mı mal ediyor?Dünyanın en pahalı girdilerinden biri ile üretim yapan çiftçimiz,dünyanın; Çin,Hindistan ve ABD nin ardından 4. En fazla domates üreten çiftçisidir.Bu büyük bir başarı ve emek.Ama bu emeği taçlandıracak bir karlılık,bir katma değerli ürün zenginliğimiz,girdi maliyetleri yüzünden gerçekleşmiyor.Doğru soru;Çiftçi nasıl çok üretir? Değil,Çiftçi nasıl karlı üretim yapabilir ?olmalıdır.Bu temel sorunu çözmeye; üretimin her aşamasında kullanılan mazota uygulanan(Çiftçi ;gübreleme,ilaç ve tohum atarken de mazota ihtiyaç duyuyor)Özel Tüketim Vergilerinin sadece çiftçi için yapılacak istisnalar ile çiftçiye kolaylık sağlayarak başlanabilinir.ÖTV Küçük Çiftçiden kaldırılmalıdır.

Türkiye de küçük çiftçiler yerlerini şirketlere bırakırlarsa,yani Türk Tarımı Çok uluslu şirketlerin eline geçmeye başlarsa;çiftçiler de ürettikçe borçlanmaya başlayacaklar.Bu Bereketli topraklar üzerindeki küçük çiftçiler ailerinin geçimlerini sağlayamazlarsa,çiftçiliği bırakıp büyük şehirlere göçecekler.Bu küçük çiftçiler, şehrin yeni işsizleri olabilirler.

Bu senaryonun dünya üzerinde gerçekleşmesi muhtemel ,en son yerlerden biri, Anadolunun bereketli toprakları olmalıydı. Anadolu insanı bereketli topraklardan şehre göçmeyi ancak romanlarda okuyabilse keşke.Ama bu bir Türkiye gerçeği.Bizim bereketli topraklarımız üzerinde gıda kıtlığı,çiftçinin çiftçiliği bırakması;konuşulacak en son konular olmalıydı.Çünkü A nadoludaki bereketli topraklar üzerinde 13 Bin bitki türü yetişmekte.Tüm Avrupa da ise sadece 9 bin bitki türü yetişebiliyor.Bu 13 bin bitki türünün 3.500 tanesi sadece anadoluda yetişebilen endemik türler.Bu zenginliğimizin şuradan farkına varabiliriz ,İsviçre de oraya has sadece 1 çeşit endemik bitki türü var.

Bereketli Topraklar denilince Türk Romanını okuyan biri iseniz, ilk olarak aklınıza Orhan Kemal’in 1954 de yazdığı Bereketli Topraklar Üzerinde gelir.Köse Hasan,iflahsızın Yusuf ve Pehlivan Ali’nin hikayesi anlatılır bu romanda.O yıllarda Türkiye nin nüfusunun %70 i kırsalda,köylerde yaşamaktadır.Köyde beraber yaşadıkları en yakın arkadaşları Hasan ve Ali yi ,Yusuf ikna eder ve karanlık köylerinden ışıltılı şehre göç ederler.Üçünün de hayali birdir, ışıltılı şehrin ışığından bir tutam yüzlerine bir gülümseme çalmak ve ellerinde evlerine ışık olacak gaz ocakları ile köylerine dönebilmek.Her ışıltılı şehirde olduğu gibi zamanla birbirlerinden koparlar üç çocukluk arkadaşı.Yıllar sonra Yusuf elinde gaz ocağı,ayaklarında yeni potinleri,sırtında yeni urbası ile köyüne gururla dönmek için tren garına gelmiştir.Tren garında, şehre gelmek için ikna ettiği arkadaşlarının öldüğünü öğrenen Yusuf un köyüne dönüp dönmemesi konusunda yaşadığı çelişkiyi ve yüzünden çalınan gülümsemeyi anlatır ve devam eder gider roman…

Hikayeler değişiyor;köyden şehre,şehirden köye gidenler değişiyor.Değişmeyen tek şey Bereketli Topraklar Üzerindeyiz.

Orhan Kemal’in bu romanının üzerinden 67 sene sonra küçük çiftçi,çiftçiliği,köyünü bırakıp ışıltılı şehirlere göç etmeye devam ediyorsa,ışığa koşan pervaneler gibi ise bir tarafımız,bunda biraz da hepimizin suçu var.Değiştiremediysek alın yazımızı bunda biraz da hepimizin eli var.Tek tesellimiz 2021 Türkiye'sinde köyden kente göç eden insanların hikayesini anlatacak,romanını yazacak yeni yazarların yazıyor olması.Köyden şehre,şehirden köylere; tüm bu etkileşim içerisinde,bu Bereketli Topraklar Üzerinde yazarlar,şairler,ressamlar,sanatçılar yetişmeye devam ediyor.

Barış AYDOĞDU