Barışın bir dili olmalı, barışın bir dili yoksa barışın dili bulunmalı. Barışla, barışın diliyle yaşamalıyız. Barış yaşamın mihenk taşı olmalı, yaşam barışla başlamalı, barışla devam etmeli, barışla son bulmalıdır. Amaç, barış olunca yaşamın tadı mutlaka bir başka olacaktır.

Mustafa Kemal Atatürk, “Yurtta Barış, Dünyada Barış.” diyerek barışın yurdumuzda insanlarımız için, dünyada dünya devletleri için ne kadar önemli olduğunu anlatmak istemiştir. Yurdumuzda barış olsa, kalkınmada yarış olsa, insan kendine inansa, insan olduğunun bilinciyle hareket etse ortaya anlatılmaz bir güzellik çıkar.

Atatürk’ün buna benzer başka bir sözü daha var; “Dünya insanları haset, açgözlülük ve kinden uzaklaştırılacak şekilde eğitilmelidir.” diyor. Hasetin, kinin, açgözlülüğün olmadığı bir ortamda yaşamayı kim istemez. Haset, kin, açgözlülük varsa bu duygular insana yüktür. Bu yüklerden kurtulabilirsek ancak kendimize gelebilir, rahatça nefes alabiliriz. Prangalardan kurtulmaktan söz ediliyor, prangalardan kurtulmak bu duygulardan kurtulmakla olacaktır. İşte o zaman insan kendini bulacaktır.

Barışın dili, insanın, insanların güzelliğidir. Dünya insanları bilinçli, dengeli beslenme ile fiziksel yönden daha güzelleşmiştir. Bu fiziksel güzellik barışın dili ile beslenirse kat kat artacak, insanlar daha da güzelleşecek, daha da mükemmel hale gelecektir. Mükemmel insanla, daha mükemmel bir dünya kurulur, insan da aradığını ancak bu mükemmel dünyada bulur. Mükemmel bir dünyada yaşamak, hayallerimiz ve düşlerimiz olmalıdır.

İnsan kendisiyle ve nefsiyle savaşır, iyilik yapmak için uğraşır.  Okuduğum bir yazıda “iyilik yapmadan geçirilen günlerin zarar” olduğu söyleniyordu. İyilik yapmak, bir elden tutmak, hayatı paylaşmak, kucak açmak; hem cinsimize ve dünyaya. İnsan olarak sonuna kadar insan olmanın erdemini, insan olmanın doyumsuzluğunu yaşamak cenneti yaşamak olmuyor mu? Şu cennet dünyada cehennemi yaşamak neden ve niçindir?

Birde işin içine her gün yaşanan terör belası girince yaşam hiç çekilmiyor. Terör belası, trafik terörü, cana kıymalar, çocuk istismarları, kadın cinayetleri sık sık ve artarak yaşanıyor.

Bunların sebepleri neden olabilir? Demek ki asıl yaşanması gerekenlerden uzak bir hayat yaşıyoruz. Kötü duygular almış başını gitmiş. Haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik kol geziyor. Eşitsizlik, adam kayırmalar had safhada. Bütün bunlar varsa birlik, beraberlik ve bütünlükten söz edilemez.

Bir başkasının hakkına saygı göstermek enayilik değildir. İnsan hakkı kutsaldır. Kutsallığa uymak insan olmanın doğal sonucudur. Bu doğal sonuç bütün sadeliği ve bütün samimiyetiyle yaşanmalıdır.
Başta siyaset kurumu olmak üzere barışın dili yaşamın bütün yönlerine hakim olmalıdır. Barışın dili, yalnız dilde değil dinde ve inançlarımızda da vardır. Barışın dili hoşgörüdür, sevgidir. Demokrasiyi bütün kurum ve kuralları ile yaşamaktır. Demokrat olmak, insanlıkta kalmak, sevgiden nasip almak, ekmek, su, hava gibi insanların doğal ihtiyaçlarıdır. Bunlara ilaveten ahlak ve hukuk kurallarına uymadan gidilen yol, yol değildir.

Ahlak ve hukuk kuralları başta yöneticiler olmak üzere, toplumun bütün kesimlerini bağlar. “Hocanın dediğini yap, gittiği yoldan gitme”  diyerek işin içinden çıkılamaz. Hoca veya yönetici her kimse dediğine uymak, kendi dediğine göre yolunu bulmak zorundadır. Üzümün salkımını bir başkasının gözü önünde iştahla yiyip bitirdikten sonra bir başkasına öğüt vererek üzüm yemenin zararlarından söz etmesi inandırıcı olamaz.
Barışın dili insanın kendi sorumluluğunu bilmesidir. Sevgiye susamış, sorumluluğunu bilen insanlarla barışı, barışın dilini ve hayatı her yönüyle yaşamak istiyorum; düşlerimden uzak olsa da.