Bir araya gelen tanıdıklar arasında hal hatır sorularak genellikle yaşanılan olumsuzluklar dile getirilmektedir. Toplumsal yaşantımızın son yıllarında sürekli yakınmalar anlatılmıştır. Anlatılan bu yakınmalar dile getirilen olumsuz konuşmalar insanların yaşamını bazı yönleriyle etkilemiştir. Bu durumdan insan ruhsal olarak zarar görmüş, aynı durum insanın sosyal yaşamındaki ilişkilerine yansımıştır.

Geleneksel değerlere bağlı olarak farkında olduğumuz veya olmadığımız doğruluk deresinde yaşanan yanlışlar da vardır. Örnek olarak gösteriş ve lüks alışkanlığı gösterebilir. Kişi ve kişilerin sosyal yaşamdaki konumlarına göre kazanç durumları bellidir. Böyle olduğu halde koşullur zorlanarak, biraz lüks yaşamın ölçülerine göre gereksinimler karşılanmaktadır. Halbuki önemli olan, insanın doğal şekilde sürdürebilmesidir. Bu durum yapay durumda yapay bir davranış içine girilerek doğal olmayan bir durum yaratılmaktadır. Burada geçerli olan düşünce, gösterişe yönelik bir temayülün kişiler üzerindeki etkisidir.

Durum böyle oluncu bu tür yanlışların içine önyargılar da girmektedir. Yanlışlar, önyargılar, birde geleneksel kültürle beslenince belimizi büken toplumsal sorunlar yaşanmaktadır. Toplumbilimciler tarafından bir alan taraması yapılarak yeni seçenekler geliştirilmelidir. Bu seçenekler yeni önerileri de beraberinde getirecek, olumsuzluklardan olumluya doğru bir geçiş yaşanacaktır.

Yanlışlara önyargılara, geleneksel yaşantımızın sonuçlarına bağlı olarak doğan olumsuzluklara prim verilmemelidir. Çağdaş gelişmelerin ve yeni bilgilerin ışığında olup bitenler yeniden gözden geçirilmeli, bilincimize ve aklımıza uymayan ne varsa yaşantımızdan çıkarmanın koşulları yaratılmalıdır.

Bütün bunlar yapılmayarak eski alışkanlıklarımız sürdülecek olursa toplum olarak iki yakamız bir araya gelmeyecektir. İnsan ilişkilerinde kopukluk, insanların birbirine uzak oluşu, insanlar arasında güven sorunu yaratacaktır. Giderek bu güvensizlik toplumu tıkanma noktasına getirecektir. Nitekim günümüz koşullarında böyle bir durum yaşanmaktadır.

Birbirimize güven duymak, birbirimize güvenmek zorundayız. Birbirimize güvenmemek, dışlamak, beğenmemek gibi bir lüksümüz olamaz. Böyle bir durum varsa bu aşağılık duygusunun boyut kazanarak toplumu sarma noktasına geldiğini gösterir.

Duracak, bekleyecek zaman kalmamıştır. Çağdaş yaşamın, çağdaş düşüncenin, sosyal gelişmelerin kötü olan hiçbir yanı yoktur. Kötü olan bu gelişmelere ayak uyduramamak, çağın gerisinde kalmaktır. Toplumsal yaşama ayak uyduramalanlar dışlanmaya maruz kaldığı gibi uygar yaşam yarışından da dışlanmaya maruz kalanlar bulunacaktır.

Dünya küçülmüş, dünya dengeleri değişmiştir. Küçülen dünyada çifte vatandaşlık kavramı geliştirilmiştir. Dengesi değiştirilen dünyada dengeler teknolojiyi, bilgiyi bilimselliğe ve akla uyularak kullananların lehine bir durum yaratmıştır.

Bütün bu olup bitenlere karşın toprak bütünlüğünün toplumsal yaşamdaki yeri kesinlikle tartışılmaz. Onurlu yaşamak, özgür yaşamak toprak bütünlüğüne bağlıdır. Bu cümleden olarak “Başka Türkiye yok” sözü çok önemli veciz bir sözüdür. Ülkemizin değeri bilinmeli, bu söze kıymet verilmelidir. Bu sözün içi ve içeriği mutlaka doldurulmalıdır.

Bu nasıl olacaktır? Elbette ulusal bilinçle, topyekün çalışma ile olacaktır. Öyle ise birbirimize destekle, bir taraftan kendi iç boşluklarımız giderilmeli, yaşamın her dalında eğitim ağırlıklı çalışmalar sürdürülmeli, diğer taraftan ulusal kaynaklarımız, insan kaynaklarımız en rasyonel şekilde değerlendirilmelidir.

Anadolu’nun aydınlatılmasında yol göstericilerimiz Yunus’tur, Mevlana’dır, Hacı Bektaş Veli’dir, Mustafa Kemal Atatürk’tür. Sevgidir Yunus, hoşgörüdür Mevlana, emektir, yürektir, bilimin ışığıdır Hacı Bektaş Veli. Bütün bunların toplamıdır Mustafa Kemal Atatürk. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır”. Bu sözlerle hedef belirlenmiştir. Böyle bir yaşamda safsataya yer yoktur.

Toplum bireylerden oluşur. Bireyler hem güç hem de bir ışıktır. Toplumsal bireylerin oluşturduğu büyük bir güç, binlerce ışıktır. Toplumsal yaşamda herkesin ve her kesimin sorumluluğu vardır. Düşünce karanlığına ışık tutanlarla, Vatan Millet için ibadet aşkı ile çalışanlar olduğu sürece sorun yaşanmayacaktır. Bilimden gidilen yolun sonu aydınlık olacaktır. İnsanlar aydınlık günleri bulcaktır.