Üniversiteden mezun olduktan sonra, 16 yıla iki çocuk ve profesörlük sığdıran Türkiye'nin alanındaki en genç kadın profesörü Burcu Demirel, kendisi için büyülü cümlenin 'hayal etmek' olduğunu söylüyor.

Demirel, 26 yaşında anne, 28 yaşında yardımcı doçent, 31 yaşında doçent ve 36 yaşında ise profesör olduğunu, en sık duyduğu ve kendisini gülümseten sorunun ise "Burcu hoca yok mu? Siz asistanı mısınız?" olduğunu ifade ediyor.


Akdeniz Üniversitesi (AÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Muhasebe Finansman Anabilim Dalı Öğretim Üyesi 37 yaşındaki Prof. Dr. Burcu Demirel ile sohbete başlarken 5 yaşında kendi kendine okuma yazmayı öğrendiği için okula kaydolduğunu anlatıyor gülerek. Asker olan babası ve öğretmen annesinin işleri nedeniyle ilkokulu bir köy okulunda okuyan, ortaokul ve liseyi değişik şehirlerde bitiren Prof. Dr. Burcu Demirel'in en büyük hayali bir zamanlar sıralarında öğrenci olduğu üniversitede öğretim üyesi olmaktı.

EN İYİ TANIMLAYAN KELİME 'AŞK'

Neden üniversitede kalmak istediği sorulduğunda Prof. Dr. Burcu Demirel söze, "Beni en iyi tanımlayan kelime galiba aşk" diye başlıyor. "Üniversitede okurken, okulun karşısındaki bankta oturup 'Bu binanın koridorlarında asistan olarak gezeceğim zamanlar olacak mı?' diye hayal kurardım" şeklinde konuşuyor. Her süreçte hayal edip, o hayale tutkuyla, aşkla bağlanarak sınava hazırlandığını vurgularken "Her şey hayal etmekle başlar. Hayal edip uğruna çalıştıktan sonra her şey olur. Hayal insanı dinç tutar, o hayale ulaşmak için çalıştırır. Hayal edip uğruna çaba gösterdiğiniz halde bir şey olmuyorsa o zaman nasip değildir" şeklinde açıklıyor.

BEKÇİYLE MENEMEN SAATLERİ

Mezun olduktan sonra Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu'nda araştırma görevlisi olduğunu kaydeden Demirel, doktorasını İktisadi İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) İşletme Bölümü'nde yaptığını belirtiyor. Doktora sınavına hazırlanırken daha rahat ders çalışmak için haftasonları üniversiteye geldiğini anlatırken gülümsüyor Burcu Demirel. Ve sözlerini, "Okulda ders çalıştığım dönemlerde bir bekçimiz vardı. Sami ağabey. Haftasonları geldiğimde sabahın köründe camını tıklatırdım. Uykulu uykulu 'Hocam bir haftasonu da uyu' derdi. Odamda ders çalışırdım. Öğlen olduğunda Sami ağabey menemen yapardı, birlikte yerdik" şeklinde sürdürüyor. 

Doktoranın ardından 2008 yılında Akdeniz Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü Muhasebe Finansman ABD'de yardımcı doçent, 2011'de doçent, 2016 yılında ise profesörlüğe hak kazandığını ve 2017 Yılının 1 Mart tarihi itibariyle de aynı fakültede yine Muhasebe Finansman ABD'de profesör sıfatı ile görevine başladığını belirtiyor.

EMZİRİRKEN DERS ÇALIŞTIM

Ege ve Ece isimlerinde iki çocuk annesi olan Prof. Dr. Burcu Demirel, 2005 yılında ilk çocuğu Ege'yi dünyaya getirdiğini, "Ege'yi emzirirken bir yandan da ders çalışıyordum. Lambayı yakamıyordum uyanmasın diye. Bu yüzden uzun geceler boyunca fenerle ders çalıştım" diyor. Şu anda 12 yaşında olan oğlu Ege'nin anaokuluna giderken öğretmenlerine verdiği cevaba gülümsüyor Burcu Demirel, "Ege'ye 'Annen ne iş yapıyor?' dediklerinde 'Annem ders çalışıyor' dermiş" şeklinde anlatıyor. 

Kariyer yaptığı zorlu süreçte, kendisiyle birlikte ailesinin de fedakarlıklarını asla unutamayacağını belirtiyor. Sözlerine "Bu vesile ile yaşamımda, eğitimimde emeği geçen, yoluma ışık tutan tüm hocalarıma ve mesai arkadaşlarıma sonsuz minnet duygularımı iletmek istiyorum" şeklinde devam ediyor.


ÇEYİZ HAZIRLAR GİBİYDİ

Doçentlik dosyasını hazırlarken adeta çeyiz sandığı hazırlar gibi özenle, aşk ile bu dosyaları hazırladıklarını anlatan Prof. Dr. Burcu Demirel, evin salonunda 5 ayrı dosyayı kolilere yerleştirirken, annesinin kolilerin içerisinde örtüler serdiğini, babasının dualar ettiğini söylüyor gülümseyerek. "O makaleleri o nakışlı örtülerin olduğu kolilere yerleştirdik. Çeyiz hazırlar gibi doçentlik jürisine dosya hazırladık diyen Demirel, "Bu nasıl bir şey düşünebiliyor musunuz? Siz çalışmaz mısınız size böyle bir aşkı yaşatan aileniz varsa?" diye soruyor.

KAFAMI EĞEMİYORSAM KİTAP YUKARI

Doçentlik sınavına hazırlanırken aşırı stres, uykusuzluk ve yorgunluk nedeniyle kulaklarından bir rahatsızlık geçirdiği anlatan Demirel, "Solunum yollarımda ve kulaklarımda büyük bir sorun oluşmuştu. Duyma yetimi geçici olarak kaybetmiştim. Doktor başımı asla eğmemem gerektiğini söyledi. Nasıl ders çalışabileceğimi düşündüm. Eğer kafamı eğemiyorsam kitap çıkar yukarı dedim. Evde ve ofiste yatarak kitabı başımın üstünde kaldırıp ders çalıştım uzun bir süre" diyor. 

İstanbul'a doçentlik sınavına babasıyla birlikte gittiklerini anlatan Demirel, "Babamla elele tutuşup gittik. O gün babam dedi ki 'Eğer genç yaşta bu sıfatı alırsan ve bu sıfat sana kibir verecekse inşallah olmaz.' Babam ve annem, ağabeyim Yunus Emre Demirel ile bana hep 'Önce vatanınız, milletiniz, sonra aileniz ve kendiniz için çalışın' derdi. Böyle büyüdük biz" şeklinde konuşuyor.

YAŞIN NE ÖNEMİ VAR Kİ?

Adeta öğrencileriyle beraber büyüdüklerini, onların sevgisinin, onların başarılarının ve onların muhteşem enerjilerini her an hissetmenin, mesleğinin en güzel yanı olduğunu belirtiyor Demirel. Ve ekliyor: "Kişilerin yaşları itibariyle benim gibi erken yaşta akademik bir sıfat almaları, başarılı sayılmak için asla yeterli olamaz. Asıl başarı ve asıl önemli olan şey kişilerin, yani biz akademisyenlerin güzel ülkemize kazandırdıkları ve öğrencilerimize sunabildikleridir. Bir öğretim üyesinin başarısı, ülkesine ve öğrencilerine yararlı olabildiği ölçüde önem arz etmektedir. Akademik camiamızda çok kıymetli hocalarım ve mesai arkadaşlarım, bu başarılarıyla örnek olmuşlardır bizlere. Benim bu habere konu olmamın tek nedeni yaşımın küçüklüğüdür. Ki bu da tek başına asla bir başarı göstergesi değildir. Bizler, ülkemizi hep daha ileriye doğru götürmenin gayreti içerisindeyiz. Gençliğimizi ve gençlerimizi nimet biliyor, istek ve birikimimizin yüksekliğini vatanımıza hizmette kullanma noktasında gayret gösteriyoruz. Yaşamlarımıza da, sıfatlarımıza da anlam ve kıymet katan tek unsur, budur."

Yunus Emre'yi çok sevdiğini belirten Demirel, onun bir sözü ile devam etmek istiyor; "İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen. Ya nice okumaktır."

KÜRSÜ BİR TİYATRO SAHNESİ

Amfiye girdiğinde 100 öğrenciyi karşısında görünce büyük mutluluk yaşadığını ve enerjisi o gün düşük olsa bile, öğrencilerini gördüğünde tekrar enerji dolduğunu anlatan Burcu Demirel, "Muhasebe dersi öğrencilerimiz için biraz sıkıcı olabiliyor. Sevimli ve akılda kalıcı hale getirmek için tahtayı ve kürsüyü bir tiyatro sahnesi olarak kullanıyorum adeta" diyor. 

HAFTA SONU BİLE KAMPÜSTE

Mezun olduğu üniversitede profesör olmanın ayrı bir mutluluk olduğunu söyleyen Demirel, 21 yıldır AÜ'de olduğunu anlatıyor. "Burası benim ikinci yuvam" diyen Prof. Dr. Burcu Demirel, çoğu haftasonunu çocuklarıyla birlikte kampüste geçirdiklerini de ekliyor sözlerine. Demirel, "Burada çok mutluyum. Huzurluyum. Üniversiteme, fakülteme, mesleğime ve en önemlisi öğrencilerime aşığım" diyor. 

20 YILDIR UD ÇALIYOR

Babasının emekli bando astsubay olduğunu belirten Demirel, 20 yıldır ud çaldığını anlatıyor. Dışarıdan konservatuvara giderek ders aldığını ve 1996 yılında öğrenci olarak Akdeniz Üniversitesi'ne geldiğinde üniversitenin korosuna katıldığını belirten Demirel, ders çalışmaktan yorulduğu zamanlarda babasıyla birlikte enstrüman çaldıklarını ifade ediyor.

'BİZ LOJMAN ÇOCUĞUYUZ'

"Çocukluk ve gençlik yıllarımızda, akrabalarımız dostlarımız lojmandaki ailelerdi" diyen Burcu Demirel, sözlerine şöyle devam ediyor: "Babalarımız hep görevdedir, nöbettedir, sınırdadır. Biz gece gündüz kocaman bir aile gibi büyüdük lojmanlarda. Bir çok evimiz olurdu. O gece kimin babası nöbetçiyse o evde kalınırdı. Bu yüzden hemen her gece bir başka evde uyuduğumu bilirim. Askeri lojmanlar büyük ve görebileceğiniz en sıcak aile ortamıdır. Bir gün Keşan'da dokuz on yaşlarımda lojmanlarda kaldırımda ağlarken komutanımızın eşi yanıma geldi, başımı okşayarak neden ağladığımı sordu. Babamı özlediğimi söyledim. O dönemde babam sürekli tatbikattaydı, sınırdaydı. Aylarca gelmiyordu. İki gün sonra babam geldi. Bir gece kaldı ve sabah gitti. Meğer komutanın eşi rica etmiş. Böyle büyüdük biz. Vatanına aşık.. Dersten çıkarken defalarca öğrencilerime ışıkları söndürmeyi unutmamalarını rica ederim. Koridorlardan geçerken ışıkları kapatarak yürürüm. Çünkü 'Lüzumsuz yere kullanma. Milli servettir. Yazıktır' sözleriyle büyüdük biz. İçimiz acır boşa harcanan her şeye."

Sabahları erken uyanıp, günü karşılamayı tercih ettiğini söyleyen Prof. Dr. Burcu Demirel, müzikten sonra yeni sevdasının tiyatro olduğunu, bu konuda eğitim almaya başladığını, hatta burada aldığı eğitimi ders anlatırken bile kullanmaya başladığını ifade ediyor. Bir terapi olarak gördüğü yazma sevdasının güzel bir meyvesi olarak, akademik olmayan ve hayata dair fikirlerini kendince yansıttığı yeni kitabının da çok yakında tamamlanmış olacağını da sözlerine ekliyor.

Röportaj: Selma KUNAR/ANTALYA, (DHA)

Fotoğraf: İbrahim LALELİ/ANTALYA, (DHA)