Evrenin ve doğanın var oluşundan bu yana kendi oluşturduğu döngüler vardır. Doğal değişimlerin oluştuğu bu döngü içinde yer alan canlı unsurlar ortama ve değişimlere uyum gösterebilme üzerine kodlanmıştır.

Canlılar içerisinde, aklı ile ayrıcalıklı olan insan farklı bir tutum sergileme gayretindedir. Doğal döngüyü kendi çıkarlarına uydurmaya çalışmaktadır. Bu zaman zaman “Akıl Ukalalığı”na varan boyutlara ulaşabilmiştir.(Akıl Ukalalığı ayrıca işlenecek) Ne var ki aynı akıl, bazen “Akıl Tutulmaları”na dönüşmüştür.

İnsanlara akıl ile birlikte duygular da yüklenmiştir. Sevgi, saygı, hoşgörü, sevinç, mutluluk... olumlu duygulardır. Hırs, öfke, kin, nefret, acımasızlık... olumsuz duygulardır.

Ne yazık ki insan aklı çoğu zaman olumsuz duyguları öne çıkarmayı; hırsını, öfkesini, nefretini besleyip büyütmeyi marifet sanmıştır. Olumsuz duyguların yarattığı obez egolar sonucu oluşan düşmanlıklar, insanlık tarihinde kanlı lekeler olarak yerini almıştır. Bu, olsa olsa “akıl tutulması” sonucudur.

İnsanlığın var oluşundan bu yana dinsel, kabilesel ve geleneksel var oluş anlatılarının tamamında akıl tutulması izlerine rastlanmaktadır.
Yasak meyve, Habil ve Kabil ile başlayan akla dayalı tezahürler günümüze kadar bir çok olumsuz örneklerle süregelmiştir.
Dinsel ve geleneksel temalar üzerinden akıl, gücü elde etme ya da kaybetmeme adına tutuculuk, bencillik, çıkarcılık, çatışma yaklaşımına evrilmiştir.

Akıl gücü, olumsuz duygularla beslenerek otoriter güce dönüşmüştür. Uzak geçmişte kabile savaşlarına, sonra yığın savaşlarına sebep olmuştur.
Günümüzde akıl(!) eksenli çıkar, ego ve güç çatışmaları; kardeş, aile, arkadaş, ortak amaçlı gruplar, mahalleler, kentler, uluslar ve küresel çatışmalara zemin oluşturmuştur.

Oysa dinsel ve geleneksel öğretiler olumsuz duyguları ötelerken, olumlu duyguları özendirir. Ancak insan aklı, dinsel ve geleneksel öğretilerin ritüellerini sahiplenirken, önerilerini göz ardı etmeye eğilimlidir.
Bu durum çatışma, huzursuzluk, acı, üzüntü, adaletsizlik, zulüm, ölüm gibi sonuçları bu güne kadar taşımıştır. Bu “akıl tutulması”ndan başka nasıl ifade edilebilir ki?

Her insan veya topluluk aklını olumsuz duygularla besler ve gücü elde etmeyi düşünürse, elde edilen güç mutlaka el değiştirecektir. Acı, üzüntü, zulüm ile elde edilen güç; aynı sonuçları yaşatarak el değiştirecektir.

Oysa aynı akıl sevgi, saygı, hoşgörü, yardımlaşma, bölüşme, iş birliği... duygularıyla beslenebilseydi insanlar için daha güzel bir yaşam oluşabilirdi.

Doğa döngüsünü daha dengeli sürdürebilirdi.
Evrensel değerler daha sancısız gelişebilirdi.

“Aklın yolunun bir olduğuna” herkes inanırdı.

Şaban BALTACIOĞLU
BEŞ KÖŞE